Sapahe
Member
- Joined
- Sep 24, 2021
- Messages
- 179
Esenlikler,
Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.
Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.
Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.
Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.
Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.
Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.
Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!
Şimdi bu şiire bakalım.
Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.
İkinci kıtada da
Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.
Son kıtada yer alan
Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.
Şimdi diğer şiire bakalım.
Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.
Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.
Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.
Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.
"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."
Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.
İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.
Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.
Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.
Konuyla alakalı son yorumum:
Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.
Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."
Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.
Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.
İyi günler.
Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.
Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.
Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.
Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.
Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.
Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.
Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!
Hakikat Nerede?
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?
Şimdi bu şiire bakalım.
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.
İkinci kıtada da
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.
Tuna
Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!
Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk’ü bilir her nehri
Tuna’nın da kıyısından gitti eski Türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisten ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor “Türk’e vatanım” diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.
Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk’ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.
Son kıtada yer alan
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.
Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.
Şimdi diğer şiire bakalım.
İşlerin iyice koptuğu bir şiir bu.İnsan
Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.
Gelenler adamdı, buldukları insandı
Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.
"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.
İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.
Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.
Hakikat Nerede?
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Tuna
Aydınlıkta karaltılı şafak
Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.
Konuyla alakalı son yorumum:
Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.
Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.
Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."
Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.
Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.
İyi günler.