sokrates0
New member
- Joined
- Mar 9, 2025
- Messages
- 34
Forumda materyalizm, ateizm, belirli temele sahip görüşler hakkında sorular döndüğünden bir perspektif sunmak istedim. Çok bilgili bir insan değilim, o yüzden yanlış yada hatalı görüş yada söylemim olabilir.
Gerçek hakkında insanlık olarak belirli görüşlere sahip olmuşuzdur. Gerçeğe, gerçekten de ulaşılabilir mi dediğimizde iki karşıt görüşe sahip olduk. Bunlar: dogmatizm ve skeptisizm. Bu bağlamda fenomenoloji, realizm, rasyonelizm, teizm, ateizm gibi bir çok düşünce dogmatiktir. Zira gerçeği verdiğini iddia ederler. Skeptisizm bu görüşe karşı çıktı. Çünkü yanlış olmadan doğruya ulaşılamazdı ve her doğruya yargı ile bakmak, yanlış ise yerini doldurmak ve sonra da net bir yargıya da varmamak gerekirdi. İnsan dediğimiz varlıkta kavramlarla ve temsillerle düşünen bir varlıktır. Örneğin kaç adet pirinç, bir yığın pirinci ifade eder. 100 dediyseniz eğer 99 tane olamaz mı? Peki 98, 97? Nerede duracak bu sayı? Ya da kaç parası olan bir kişiye zengin dersiniz? 1 milyon ise 999 bin kişiyi zengin yapmaz mı? Soru artık bize göre ne kadara dönüyor bu durumda. Protagoras'ın deyimiyle "İnsan olan ve olmayan her şeyin ölçüsüdür." yani herkesin kendi hakikatine sahiptir. Zira hiçbir insan aynı perspektiften bakmaz, aynı geçmişe sahip değil, aynı hayatı yaşamaz. Bir fotoğrafa baktığınızda derinli görürsünüz ama derinlik yoktur. Yatağınızda yatarken döndüğünüzü söyleyebilir misiniz? Aslında dünyanın haraketiyle saatte 1000 kilometreden hızlı dönüyorsunuz. Gözümüz Güneşi çok büyük görmez. Ay kadar yakın olsaydı Güneş gökyüzünü tamamen kaplardı. Kısaca varlık kendini tek formda göstermez. Bizde idrak edebildiğimiz kadar bir şey hakkında hakikat yada değil deriz. Bilmek ve bildiğimizi aktarmak imkansız hale gelir. Çünkü aktardığımız bilginin alıcıdaki karşılığı aynı olup olmadığını bilemeyiz. Sokrates bu hususta en sevdiğim sözü olan "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." söylemiştir. Kuşkucular, insan bildiği bir şeyi arıyamaz çünkü zaten biliyodur ve bilmediği bir şeyide aruyamaz çünkü neyi aradığını bilmiyodur demişlerdir. Bütün kuşkucu argümanları sıralayıp detay vermek uzun olacağından dolayı bir kaç tanesine ve örneğine yer vermek daha faydalı olacaktır. Realizmin bireyselliği bunlardan biri. Örneğin kedi karanlıkta farklı görürken insan farklı görür ya da köpek yol ayrımında koku duyusunu kullanıp gitmesi gerek yeri anlarken insan anlayamaz. Renk körü kişiler, farklı görürler. Bir diğer argüman da duyuların yanılgılarıdır. Bir tablo girintili-çıkıntılı görünürken esasında dümdüzdür. Bir meyse suyu ağıza tatlı gelirken gözü yakar. Gülün kokusu olmasaydı bunu bilebilir miydik? Elmanın tadı balığa, balığın tadı elmaya benzeseydi bunu bilemeyecektik ve umrumuzda olmayacaktı. Bize verileni almak ve uyumlu olmak canlılık özelliğimizdir. Çubuğu suya batırdığımızda kırıldığını görürüz. Bir kağıda kare çizip yeterince uzaktan bakarsak artık nokta olmuştur. Kısaca objelerin farklı perspektiflerde farklı görünmesi ve bizim onları idrak ediş şeklimiz onlarla alakalı net bir yargıya kapılmamak gerektiğini gösterir.Tek durumu kabul edersek diğer durumları açıklayamayız. Problemden yok etmek için tüm durumları kabul edersek. Algılarımıza güvenemeyeceğimiz anlamına gelir çünkü bizi yanıltırsa gerçeği vermeyecektir. Duruma ve algıya göre de değişebilir. Bir yemeğin ilk lokması çok lezzetli gelirken zamanla lezzet azalır. Sürekli uyaran bir duyuya duyarsızlaşırız. Sevdiğiniz parfüm sıcakken daha keskin olur. Bir başka argüman sonsuz döngüdür. İnsan bir durumu başka bir duruma tercih ederken ya duyarsızca ve kanıt gerekmeden yada düşünerek ve kanıtla yapar. İki durum hakkında bu değerlendirmede ölçüte göre bir yanlış ve bir doğru beyan eder. Eğer ölçü doğru değilse itibar edilmez. Kişi bu durumda ölçüsüne bir kanıt getirmek zorunda olur. Kanıtsızsa itibar edilmez. Kişi kanıt sunarsa doğru olmak zorundadır. Bu durumda kişi bu ölçünün kanıtının doğruluğunu yargılama süreci ile yapıp yapmadığına bakılır. Yargılama yapılmamışsa itibar edilmez. Ama eğer ölçütünün kantının doğruluğunu yargılamak suretiyle yapmışsa bunu bir ölçütle yaptığını söyliyecektir. Ve yine biz ölçüt içinmbir kanıt, kanıt için bir doğru derken kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi döner dururuz. Gördüğünüz üzere insan gerçek konusunda acizdir. Ne mantıkla, ne deneyimle, ne deneyle hakikate ulaşamaz. Kendi zihnine hapsolmuş bir canlıdır artık. Peki ne yapmalıyız bu konuda madem bildiğimiz her şeyin gerçek olmadığını düşünerek mi yaşayalım yani? Ayrıca kuşkuculuktan bahsediyorsak eğer kuşkudan da kuşku duymak gerekmez mi? Elbette "Ben var mıyım?","Evren var mı?" diyerek delirmenize gerek yok. Zaten kuşkuculukta her şeyden şüphe et demek değildir. Farklı perspektifleri bilerek arasında seçim yapmak demektir. Bugün ateist, materyalist argümanlarla yada teist argümanlarla, mantıkla, bilimle tanrıya yada hakikate ulaşamayız. "Ee madem ulaşamıyorsak salalım abi." dersenizde gizem faktörü devreye girer. İstesenizde istemesenizde hayatta meraka sahip olucaksınız. Bu merak da hakikati düşünmeden edemiyecektir. Zevizm de aslında bir hakikati anlama yolculuğu. Ruhaniyetle beraber insanların hapsolduğu zihinden çıkarak hakikati anlama çabasıdır. İbrahimi dinler, tanrı hakkındaki diğer görüşler panteizm, deizm gibi size hakikati vermeyecektir. Bu anlayışlar ancak inançtan ibaret kalır.
Esenlikler
Gerçek hakkında insanlık olarak belirli görüşlere sahip olmuşuzdur. Gerçeğe, gerçekten de ulaşılabilir mi dediğimizde iki karşıt görüşe sahip olduk. Bunlar: dogmatizm ve skeptisizm. Bu bağlamda fenomenoloji, realizm, rasyonelizm, teizm, ateizm gibi bir çok düşünce dogmatiktir. Zira gerçeği verdiğini iddia ederler. Skeptisizm bu görüşe karşı çıktı. Çünkü yanlış olmadan doğruya ulaşılamazdı ve her doğruya yargı ile bakmak, yanlış ise yerini doldurmak ve sonra da net bir yargıya da varmamak gerekirdi. İnsan dediğimiz varlıkta kavramlarla ve temsillerle düşünen bir varlıktır. Örneğin kaç adet pirinç, bir yığın pirinci ifade eder. 100 dediyseniz eğer 99 tane olamaz mı? Peki 98, 97? Nerede duracak bu sayı? Ya da kaç parası olan bir kişiye zengin dersiniz? 1 milyon ise 999 bin kişiyi zengin yapmaz mı? Soru artık bize göre ne kadara dönüyor bu durumda. Protagoras'ın deyimiyle "İnsan olan ve olmayan her şeyin ölçüsüdür." yani herkesin kendi hakikatine sahiptir. Zira hiçbir insan aynı perspektiften bakmaz, aynı geçmişe sahip değil, aynı hayatı yaşamaz. Bir fotoğrafa baktığınızda derinli görürsünüz ama derinlik yoktur. Yatağınızda yatarken döndüğünüzü söyleyebilir misiniz? Aslında dünyanın haraketiyle saatte 1000 kilometreden hızlı dönüyorsunuz. Gözümüz Güneşi çok büyük görmez. Ay kadar yakın olsaydı Güneş gökyüzünü tamamen kaplardı. Kısaca varlık kendini tek formda göstermez. Bizde idrak edebildiğimiz kadar bir şey hakkında hakikat yada değil deriz. Bilmek ve bildiğimizi aktarmak imkansız hale gelir. Çünkü aktardığımız bilginin alıcıdaki karşılığı aynı olup olmadığını bilemeyiz. Sokrates bu hususta en sevdiğim sözü olan "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." söylemiştir. Kuşkucular, insan bildiği bir şeyi arıyamaz çünkü zaten biliyodur ve bilmediği bir şeyide aruyamaz çünkü neyi aradığını bilmiyodur demişlerdir. Bütün kuşkucu argümanları sıralayıp detay vermek uzun olacağından dolayı bir kaç tanesine ve örneğine yer vermek daha faydalı olacaktır. Realizmin bireyselliği bunlardan biri. Örneğin kedi karanlıkta farklı görürken insan farklı görür ya da köpek yol ayrımında koku duyusunu kullanıp gitmesi gerek yeri anlarken insan anlayamaz. Renk körü kişiler, farklı görürler. Bir diğer argüman da duyuların yanılgılarıdır. Bir tablo girintili-çıkıntılı görünürken esasında dümdüzdür. Bir meyse suyu ağıza tatlı gelirken gözü yakar. Gülün kokusu olmasaydı bunu bilebilir miydik? Elmanın tadı balığa, balığın tadı elmaya benzeseydi bunu bilemeyecektik ve umrumuzda olmayacaktı. Bize verileni almak ve uyumlu olmak canlılık özelliğimizdir. Çubuğu suya batırdığımızda kırıldığını görürüz. Bir kağıda kare çizip yeterince uzaktan bakarsak artık nokta olmuştur. Kısaca objelerin farklı perspektiflerde farklı görünmesi ve bizim onları idrak ediş şeklimiz onlarla alakalı net bir yargıya kapılmamak gerektiğini gösterir.Tek durumu kabul edersek diğer durumları açıklayamayız. Problemden yok etmek için tüm durumları kabul edersek. Algılarımıza güvenemeyeceğimiz anlamına gelir çünkü bizi yanıltırsa gerçeği vermeyecektir. Duruma ve algıya göre de değişebilir. Bir yemeğin ilk lokması çok lezzetli gelirken zamanla lezzet azalır. Sürekli uyaran bir duyuya duyarsızlaşırız. Sevdiğiniz parfüm sıcakken daha keskin olur. Bir başka argüman sonsuz döngüdür. İnsan bir durumu başka bir duruma tercih ederken ya duyarsızca ve kanıt gerekmeden yada düşünerek ve kanıtla yapar. İki durum hakkında bu değerlendirmede ölçüte göre bir yanlış ve bir doğru beyan eder. Eğer ölçü doğru değilse itibar edilmez. Kişi bu durumda ölçüsüne bir kanıt getirmek zorunda olur. Kanıtsızsa itibar edilmez. Kişi kanıt sunarsa doğru olmak zorundadır. Bu durumda kişi bu ölçünün kanıtının doğruluğunu yargılama süreci ile yapıp yapmadığına bakılır. Yargılama yapılmamışsa itibar edilmez. Ama eğer ölçütünün kantının doğruluğunu yargılamak suretiyle yapmışsa bunu bir ölçütle yaptığını söyliyecektir. Ve yine biz ölçüt içinmbir kanıt, kanıt için bir doğru derken kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi döner dururuz. Gördüğünüz üzere insan gerçek konusunda acizdir. Ne mantıkla, ne deneyimle, ne deneyle hakikate ulaşamaz. Kendi zihnine hapsolmuş bir canlıdır artık. Peki ne yapmalıyız bu konuda madem bildiğimiz her şeyin gerçek olmadığını düşünerek mi yaşayalım yani? Ayrıca kuşkuculuktan bahsediyorsak eğer kuşkudan da kuşku duymak gerekmez mi? Elbette "Ben var mıyım?","Evren var mı?" diyerek delirmenize gerek yok. Zaten kuşkuculukta her şeyden şüphe et demek değildir. Farklı perspektifleri bilerek arasında seçim yapmak demektir. Bugün ateist, materyalist argümanlarla yada teist argümanlarla, mantıkla, bilimle tanrıya yada hakikate ulaşamayız. "Ee madem ulaşamıyorsak salalım abi." dersenizde gizem faktörü devreye girer. İstesenizde istemesenizde hayatta meraka sahip olucaksınız. Bu merak da hakikati düşünmeden edemiyecektir. Zevizm de aslında bir hakikati anlama yolculuğu. Ruhaniyetle beraber insanların hapsolduğu zihinden çıkarak hakikati anlama çabasıdır. İbrahimi dinler, tanrı hakkındaki diğer görüşler panteizm, deizm gibi size hakikati vermeyecektir. Bu anlayışlar ancak inançtan ibaret kalır.
Esenlikler