Aratosbung said:
Beni tamamlayamayıp paranoyaya girip girmediği ürkütüyor.
O kalibrede birinin yapacağı sonraki hayatında başarabilmek için sonuna kadar çalışmaya devam etmek olur.
Bana da arada geliyorlar. “Kandırıldınız, Satan sizi umursamıyor, fark edene kadar çok geç olacak, yaşlanınca ölüm döşeğinde yalnız bırakacaklar.”
Ne yapayım, köle gibi Yahweh’e mi tapınayım?
Konudan saptım aşağıda biraz, düşmanın büyü ağına girdiğimi hissettiğimde zihnimi nasıl programladığımı, daha çok kendi düşüncelerimi düzenlemek için yazdım.
İnsanlığın yaratıcısının dininin insan doğasına uygun olması lazım, değil mi? Benim doğamda itaatkar, örtünmüş, günah diye erkeklerle göz teması kurmayan ve erkek varken sesinden tahrik olmasınlar diye konuşmayan ve gülmeyen, kocasının malı cici bir müslüman kadın olmak yok. Süslenmek, saçıma çiçekler takmak, Güneş’in ve Ay’ın altında rüzgar saçlarımda dans etmek, bir dolunay gecesi halkımla baharın ilk çiçeklerini kutlamak var. Hayvan kurban etmeyi veya aç kalmayı kutlamak istemiyorum. Beltane ve Samhain’i kutlamak istiyorum. Buradan bile hangi dinin insan doğasına, en azından benim yaratılışıma uygun olduğu belli değil mi? Ben çiçekleri kutlamak istiyorum. Kanı ve açlığı değil.
“Her insan İslam fıtratı üzerine doğar.” Hayır? Yok fıtratımda öyle bir şey? İslam kadınlara tenlerinde Güneş ışığını ve denizi, saçlarında rüzgarı hissetmeyi çok görüyor. İçinden geldiği gibi gülmeyi çok görüyor. İslam’da kadınlar önemli pozisyonlarda bulunamaz, hakimlik yapamaz, kocalarından izinsiz evden çıkamazlar.
Benim doğamda bu var mı? Soruyorum kendime. Yok. İzin almak? Evden çıkmak için? Ben? Yok, hayır. İmkanı yok.
İslam’da kaşlarını alan kadınlar lanetleniyor. Sahih hadis. Ee Cehennemlikmişim ben zaten o zaman. Benim içimde Müslüman kadın olmak yok. Sevmek, gülmek, dans etmek, aşık olmak, baştan çıkarmak, süslenmek, çiçekleri kutlamak var.
Sizin doğanızda ne var? Sorun kendinize. Her türlü kaygı ve korkudan kurtulmanın en iyi yolu bu. Kendi içinize bakın. Orada gerçek var.