Elteber
New member
- Joined
- Jul 19, 2024
- Messages
- 10
Başlıktaki soru motifsel düzeyde soruluyorsa cevap evet. Türk Mitolojisi bozulmuştur çünkü Budizm, Zerdüştlük, Maniheizm ve hatta İbrahimi “Dinlerden” etkilenmiştir. Fakat şunu iyi anlamak lazım; mitolojiler alegorik, mistik hikayelerdir. Motamot alınmamalıdırlar. Bu yüzden bir mitolojinin bozulup bozulmadığına bakmak için motiflere bakmak iyi bir metot değil. Mesaja bakmak gerekiyor. Yani başlıktaki soru öz itibariyle doğru bir soru değil. Çünkü mitolojiler motiflerin değişmesiyle gerçekten bozulacak değildirler.
Örneğin Ezidilik, İbrahimi İnanç Sistemlerine dış kalıp ve motifler itibariyle benziyor, mesela secde ile alakalı hikayeye aynen rastlıyoruz. Ancak hikayenin Ezidi versiyonunda Şeytan, Adem’e diz çökmüyor ve son kertede ödüllendiriliyor. Yapılan şeyi görüyor musunuz? Motifler ve hikaye aynı ama mesaj ters. Bu durumda bozulma var mı yok mu? Motifler bozulmuş, özgünlüğünü yitirmiş olabilir. Ama mesajlar ve öz olduğu gibi korunmuştur.
Türk Mitolojisinde de benzer bir durum söz konusu. Bu iddiamı, biri Semavi Dinlerden öteki Budizm’den etkilenmiş iki farklı hikaye üzerinden destekleyeceğim ki tesadüf olmadığı görülsün. İlki Tevrat’ta Yaratılış 3'te geçen meşhur “yasak meyve” anlatısı, Türk Mitolojisindeki hâlini alıntılıyorum:
(Şeytan diye geçen kısımda orijinal anlatıda geçen kelime aslında “Körmös”. Alıntıya müdahale etmemek için değiştirmedim.)
Sonrası ile işimiz olmadığı için eklemeye gerek yok. Önemli olan son cümle: “Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun.” Bu cümlenin önemi şu: eski pagan dinlerinde insanlığın temel amacı şirk koşmak (Magnum Opus’u gerçekleştirmek ve tanrı olmak)tır. Daha farklı şekilde ifade etmemiz gerekirse “tanrılar gibi” olmaktır. Yukarıdaki hikaye ile Tevrat mitosu arasındaki ana fark bu. Tevrat’tan alakalı kısmı alıntılıyorum:
İki mesaj tamamen zıt. Daha önce Tengri yazımda Tengri’nin etimolojik olarak muhtemelen Teng-Er’den geldiğinden bahsetmiştim. Yani Tengri (basitleştirilmiş anlamıyla) “Ere (insana) Denk Olan” demek. Bu fikri detaylandırmayacağım, merak edenler bahsi konu yazıya bakabilir.
İkinci örnek Budist etkinin gözüktüğü Altay Yaratılış Destan’ından:
Örneğin Ezidilik, İbrahimi İnanç Sistemlerine dış kalıp ve motifler itibariyle benziyor, mesela secde ile alakalı hikayeye aynen rastlıyoruz. Ancak hikayenin Ezidi versiyonunda Şeytan, Adem’e diz çökmüyor ve son kertede ödüllendiriliyor. Yapılan şeyi görüyor musunuz? Motifler ve hikaye aynı ama mesaj ters. Bu durumda bozulma var mı yok mu? Motifler bozulmuş, özgünlüğünü yitirmiş olabilir. Ama mesajlar ve öz olduğu gibi korunmuştur.
Türk Mitolojisinde de benzer bir durum söz konusu. Bu iddiamı, biri Semavi Dinlerden öteki Budizm’den etkilenmiş iki farklı hikaye üzerinden destekleyeceğim ki tesadüf olmadığı görülsün. İlki Tevrat’ta Yaratılış 3'te geçen meşhur “yasak meyve” anlatısı, Türk Mitolojisindeki hâlini alıntılıyorum:
Bu sırada Erlik bir kalabalığın gürültüsünü işitti ve “Bu gürültü nedir?” diye sordu. Tanrı “Sen de bir hakansın, ben de bir hakanım. Bu gürültü yapan kalabalık benim ulusumdur” dedi. Erlik bu kavmin kendine verilmesini istedi. Tanrı ona “Hayır, sana vermeyeceğim. Sen kendine bak!’’ dedi. Erlik, “Dur, bakalım. Tanrının şu ulusunu bir göreyim” dedi ve kalabalığa doğru yürüdü. Bir yere geldi. Burada insanlar, yabani hayvanlar; kuşlar ve başka birçok canlı yaratıklar gördü ve “tanrı bunları nasıl yaratmış? Bunlar ne ile besleniyorlar?” diye düşündü. Burada bulunan insanlar bir ağacın meyvesiyle besleniyorlardı. Ağacın bir tarafındaki meyveyi yiyorlar, diğer tarafındaki meyvelerden ağızlarına almıyorlardı. Erlik bunun sebebini sordu. İnsanlar ona cevap verdiler: “Tanrı bize bu dört dalın meyvesini yemeyi yasak etti. Güneşin doğduğu yanda bulunan beş dalının meyvelerinden yemeği buyurdu. Yılan ile köpeğe bu ağacın dört dalından yemek isteyenleri bırakma diye emretti. Bundan sonra tanrı göğe çıktı. Beş dalın meyveleri bizim aşımız oldu.”
Erlik Körmös bunları duyduktan sonra Törüngey denilen bir kişiyi buldu ve ona “tanrı yalan söylemiş, siz bu dört dalın meyvelerini de yiyiniz!” dedi. Bekçi Yılan uyuyordu. Erlik onun ağzına girdi ve “bu ağaca çık!” dedi. Yılan ağaca çıktı, yasak meyveden yedi. Törüngey ile karısı Eje beraber geziyorlardı, Erlik onlara “bu meyvelerden yiyiniz !” dedi. Törüngey istemedi. Fakat karısı yedi, meyve çok tatlı geldi. Meyveyi alıp kocasının ağzına sürdü. O anda her ikisinin tüyleri dökülüverdi, utandılar.
Ağaçların altına saklandılar. Derken tanrı geldi. Bütün ulus tanrıdan gizlendi. Tanrı haykırdı: “Törüngey, Törüngey! Eje, Eje! neredesiniz?” Onlar “ağaç altındayız, sana varamayız” dediler. Yılan, köpek, Törüngey, Eje kabahati hep birbirine attılar. Tanrı yılana dedi: “şimdi sen Körmös (şeytan) oldun. Kişiler sana düşman olsun, vursun; öldürsün. Bundan sonra Eje’ye: “Yasak meyveyi yedin. Körmös’ün sözüne uydun, bundan böyle sen gebe olacaksın, çocuk doğuracaksın, doğum sancıları çekeceksin, sonra öleceksin” Törüngey’e şöyle dedi: “Körmös’ün aşını yedin, beni dinlemedin, şeytanın sözüne kandın, onun sözüne kananlar onun ülkesinde yaşayacaklar, benim nurumdan mahrum olacaklar, karanlık dünyada bulunacaklardır. Şeytan bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın. Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun.”
(Şeytan diye geçen kısımda orijinal anlatıda geçen kelime aslında “Körmös”. Alıntıya müdahale etmemek için değiştirmedim.)
Sonrası ile işimiz olmadığı için eklemeye gerek yok. Önemli olan son cümle: “Beni dinlemiş olsaydın benim gibi olurdun.” Bu cümlenin önemi şu: eski pagan dinlerinde insanlığın temel amacı şirk koşmak (Magnum Opus’u gerçekleştirmek ve tanrı olmak)tır. Daha farklı şekilde ifade etmemiz gerekirse “tanrılar gibi” olmaktır. Yukarıdaki hikaye ile Tevrat mitosu arasındaki ana fark bu. Tevrat’tan alakalı kısmı alıntılıyorum:
İbrahimî anlatıda Adem “tanrıya benzer” yaratılmıştır. Ancak iyi ile kötüyü bilerek “tanrılar gibi” olunca cezalandırılmıştır. Yani Adem’in suçu “tanrılar gibi” olmaktır. Türk Mitolojisi’nde ise Törüngey’in suçu Tanrı’nın emirlerini uygulayıp onun gibi olmamak.RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.
İki mesaj tamamen zıt. Daha önce Tengri yazımda Tengri’nin etimolojik olarak muhtemelen Teng-Er’den geldiğinden bahsetmiştim. Yani Tengri (basitleştirilmiş anlamıyla) “Ere (insana) Denk Olan” demek. Bu fikri detaylandırmayacağım, merak edenler bahsi konu yazıya bakabilir.
İkinci örnek Budist etkinin gözüktüğü Altay Yaratılış Destan’ından:
Destanın buraya kadar olan kısmı Budist etkilerden çok Türk Mitolojisinin özgün unsurlarını taşıyor. Devamında Budizm’deki Maitreya (Türklerde May Tere) veya Manjusri (Türklerde Mangdaşire) gibi Boddhisatvalar anlatıya dahil olacaklar. Budizm’in temel amacı “Nirvana”dır. Yani sönmek. Ülgen ise tam tersini vaaz ediyor. Var’ı inkar etmemek ve var olmaya devam etmek. Zıtlığı göstermek için Budist Kalp Sutra’dan alıntılıyorum:Ülgen hep düşünmüştü ta göklere bakarak
Bir dünya istiyorum bir soyla yaratayım
Bu dünya nasıl olsun ne boyla yaratayım
Bunun çaresi nedir ne yolla yaratayım
Bir Ak-Ana (Ak-Ene) var idi,
yaşardı su içinde
Ülgen’e şöyle dedi, göründü su yüzünde
Yaratmak istiyorsan sen de bir şeyler Ülgen
Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren
De ki hep “Yaptım oldu!” Başka bir şey söyleme
Hele yaratırken “Yaptım olmadı” deme!
Ak-Ana bunu dedi, sonra kayboluverdi,
Denize dalıp gitti, bilinmez n’oluverdi.
Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç çıkmadı,
İnsana bu öğüdü iletmekten bıkmadı:
“Dinleyin, ey insanlar! Var’ı yok demeyiniz!
Varlığa yok deyip de, yok olup gitmeyiniz!”
Sariputra, Biçim boşluktan farklı değildir Ve boşluk da biçimden farklı değildir Biçim boşluğun ta kendisidir Boşluk da biçimin ta kendisidir Aynı şekilde duyum, algılama İrade ve bilinç de öyledir.
Sariputra, Tüm dharmalar boşluğu barındırır Ne doğmuş ne de yok edilmişlerdir Ne arı ne de kirlidirler Ne çoğalır ne de azalırlar.
Verdiğim iki örnekte de aynı metot izlenmiş. Motifler olduğu gibi alınsa da mesaj tersine çevriliyor. Bu açıdan belki olası bir iki mit hariç (şüphe payı bırakmak amacıyla) Türk Mitolojisinin bozulmadığına emin olabiliyoruz. Sadece dikkatli incelemek gerekiyor.Sariputra, işte bu nedenle Boşlukta biçim yoktur Duyum yoktur, algılama yoktur İrade yoktur, bilinç yoktur Göz, kulak, burun, dil, gövde ve akıl yoktur Görme, işitme, koklama, tadım, dokunma ve düşünme yoktur Bakış yoktur, algılayış da Bilgisizlik yoktur, bilgisizliğin sonu da Yaşlanma ve ölüm de yoktur Yaşlanma ve ölümün sonu da Acı çekme yoktur, acı çekmenin nedenleri yoktur Acı çekmenin sona ermesi yoktur ve yol yoktur Bilgelik yoktur ve erme yoktur.