_PotestasDea_
Member
- Joined
- Jul 15, 2024
- Messages
- 355
Esenlikler, Hepinize iyi günler dilerim. Tanrılar ve Tanrıçalar hepimizi kutsasın.
Simya ile ilgili sormak istediğim birkaç soru var. Simyayı önceden paganlar çok fazla kullanmıştır. Fakat bazı simya pratikleri ne yazık ki kabalaya ve pis iğrenç "hristiyan" büyülerine kaymıştır. simya zaten kimyada ölümsüzlük arayışı ve metali altına çevirmek Vb diye geçer. Fakat daha fazlasıdır. Hangi simya türleri ss'ler için daha uygundur? Çok fazla yanlış bilgi bulunmaktadır. Simya ile ilgili bir sürü kitap okudum. Fakat çoğu simya pratiği "yhwh" ile yapılıyor. Ve onların enerji vampiri "melek isimleri" ile. Simya ile tanrılaşmak uzun süren ve disiplin gerektiren bir süreçtir. Genel isimleri şunlardır: Nigredo, Albedo, Citrinitas, Rubedo. Kendini bilmek, Meditasyonlar, Ruhsal çalışmalar, Enerji yönledirmesi ve ritüeller. Ayrıca simya ile. Fakat hangi pratikler bizim için daha uygundur? mesela başka bir konudan çoğu kişi Demon enn'lerinin iyi bir şey olduğunu sanar fakat asla öyle değildir. Simyayı başlangıç olarak astroloji, gezegen hareketleri, yıldızlar, semboller, tılsımlar ile kullanılmaktadır. Fakat dediğim tabii ki iğrenç "arap" tılsımları değildir. Ve şöyle küçük bir bilgilendirme olarak: Kimi âlimler simya (alchemy) sözcüğünün Yunanca cheo’dan geldiğini söylerler, yani “dökerim” veya “döküm yaparım” anlamında, çünkü simya çoğunlukla metallerle ilgilenir. Ancak çoğu kişi kelimenin Mısır’ın Khem sözcüğünden “kara ülke” (kara topraklı ülke) anlamına geldiğine ve simyanın doğduğu yer olarak Mısır’ı işaret ettiğine inanır. Khem sözcüğünün başına Arapça bir artikel olan al eklenerek alşimi olmuştur. Daha sonra bu bilim (kimilerine göre sözde bilim) ilerledikçe artikel yeniden düşerek kimya haline gelmiştir. Simya elbette kimyanın tarihteki başlangıcıdır. Chemes adlı eski bir Mısırlı simyacı adi metalleri altına çevirme hakkında, Chema adında bir kitap yazmış. Az da olsa bazı kişilerde simya sözcüğünün onun isminden geldiğine inanır. Sözcüğün kökeni ne olursa olsun kesin olan simyanın Helen uygarlığında, o dönemin bilim dünyasının merkezi olan Mısır’ın İskenderiye şehrinde doğduğudur. Aslında simya Mısır teknolojisi, Yunan felsefesi ve Ortadoğu mistisizminin bir karışımıdır. İlk simyacılar, değerli metalleri soylular için hazırlayan, onların ucuz alternatiflerini de zengin olmayanlar için üreten metalürji işçileriydi. Bu, ucuz metallerin çoğunlukla pahalı olan metalleri andıracak şekilde kamufle edilmesi işiydi. Bu pahalı metallerin kendilerini de üretmenin mümkün olabileceği fikri gelişmekte gecikmedi elbette. Ve bu düşünce aslında Aristoteles’in bütün maddelerin temeli olan bir ilk madde teorisiyle destekleniyordu. Astroloji de, gezegenler ve yıldızlar dış evreninin insanlığın iç evrenini yansıttığı kavramını katıyordu olaya: makrokozmos ve mikrokozmos. Doğru astrolojik etkiler altında bir metalin başka bir metale, örneğin kurşunun altına dönüştürülebileceğine inanılıyordu. Tıpkı insanların gelişerek ölümden sonra yeniden doğması gibi, metaller de gelişip bir temel biçimden daha yüksek bir diğerine dönüşebilirdi. Felsefe Taşı, metal veya herhangi bir hammaddeyi altına çevirecek olan taşa verilen isimdi. Taş olarak adlandırılsa da gerçek bir taş olmak zorunda değildi; çünkü ateş ve su karışımı veya başka olmadık şeylerin karışımı olabileceğine inanılıyordu. Sonuç olarak, başlangıçta simya, cisimleri bir dizi kimyasal işlemden geçirmeyi kapsıyordu. İşleyiş bizzat, heveslileriyle konudan bihaberleri caydırmak ve aynı zamanda simyacıların Kilise’nin sapkınlık suçlamalarından kendilerini koruyabilmeleri için, şifreli de olsa, kaydediliyordu. Metaller astrolojik sembollerle temsil ediliyordu. Hareketleri Yunan ve Roma efsaneleri, efsanevi varlıklar ve tanrılar ile özdeşleştiriliyordu. Simyacılar bireysel olarak deneylerinin sonuçlarını gizlemeye ve korumaya çalıştıkça yaptıkları ve söyledikleri giderek daha da anlaşılmaz ve kafa karıştırıcı olmaya başladı. Gerekli eylemleri tarif ederken şöyle bir dil kullanıyorlardı: “Taçlı kralı kızıl kızla evlendirdiğimizde hafif ateşte bir oğlu olur... ejderha güneşin ışığından kaçar ve ölen oğlumuz yaşama döner. Kral ateşten çıkar ve bu evliliğe sevinir.”2“Üç Kez Yüce Hermes” olarak da bilinen Hermes Trismegistos (simyaya hermetik zanaat denmesi bu yüzdendir) Mısırlılara bildikleri bütün sihri öğreten Mısır Tanrısı Tot’un vücut bulmuş hali ya da Mısırlı bir rahip veya firavun olarak tanımlanır. Aralarında, Grand Arcanum ya da “büyük giz” temel ilkeleri de dahil hermetik öğretilerin hepsini (on üç emri) içeren Zümrüt Tablet ya da Tabula Smaragdina da olan binlerce kitabı onun yazdığı söylenir. Simya üzerine yazıların çoğunda Zümrüt Tablet’e atıf yapılmıştır. on üç hermetik öğretilerinin ibrani yada yahudi olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Yahudi mistisizminden farklıdır. Tabii bazı pratikler o pis yaratıklarla birleşti. Tabii onlar her şeyi çaldığı için.
Okuduğunuz için ve vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Tanrılar ve tanrıçalar hepimizi kutsasın.
Simya ile ilgili sormak istediğim birkaç soru var. Simyayı önceden paganlar çok fazla kullanmıştır. Fakat bazı simya pratikleri ne yazık ki kabalaya ve pis iğrenç "hristiyan" büyülerine kaymıştır. simya zaten kimyada ölümsüzlük arayışı ve metali altına çevirmek Vb diye geçer. Fakat daha fazlasıdır. Hangi simya türleri ss'ler için daha uygundur? Çok fazla yanlış bilgi bulunmaktadır. Simya ile ilgili bir sürü kitap okudum. Fakat çoğu simya pratiği "yhwh" ile yapılıyor. Ve onların enerji vampiri "melek isimleri" ile. Simya ile tanrılaşmak uzun süren ve disiplin gerektiren bir süreçtir. Genel isimleri şunlardır: Nigredo, Albedo, Citrinitas, Rubedo. Kendini bilmek, Meditasyonlar, Ruhsal çalışmalar, Enerji yönledirmesi ve ritüeller. Ayrıca simya ile. Fakat hangi pratikler bizim için daha uygundur? mesela başka bir konudan çoğu kişi Demon enn'lerinin iyi bir şey olduğunu sanar fakat asla öyle değildir. Simyayı başlangıç olarak astroloji, gezegen hareketleri, yıldızlar, semboller, tılsımlar ile kullanılmaktadır. Fakat dediğim tabii ki iğrenç "arap" tılsımları değildir. Ve şöyle küçük bir bilgilendirme olarak: Kimi âlimler simya (alchemy) sözcüğünün Yunanca cheo’dan geldiğini söylerler, yani “dökerim” veya “döküm yaparım” anlamında, çünkü simya çoğunlukla metallerle ilgilenir. Ancak çoğu kişi kelimenin Mısır’ın Khem sözcüğünden “kara ülke” (kara topraklı ülke) anlamına geldiğine ve simyanın doğduğu yer olarak Mısır’ı işaret ettiğine inanır. Khem sözcüğünün başına Arapça bir artikel olan al eklenerek alşimi olmuştur. Daha sonra bu bilim (kimilerine göre sözde bilim) ilerledikçe artikel yeniden düşerek kimya haline gelmiştir. Simya elbette kimyanın tarihteki başlangıcıdır. Chemes adlı eski bir Mısırlı simyacı adi metalleri altına çevirme hakkında, Chema adında bir kitap yazmış. Az da olsa bazı kişilerde simya sözcüğünün onun isminden geldiğine inanır. Sözcüğün kökeni ne olursa olsun kesin olan simyanın Helen uygarlığında, o dönemin bilim dünyasının merkezi olan Mısır’ın İskenderiye şehrinde doğduğudur. Aslında simya Mısır teknolojisi, Yunan felsefesi ve Ortadoğu mistisizminin bir karışımıdır. İlk simyacılar, değerli metalleri soylular için hazırlayan, onların ucuz alternatiflerini de zengin olmayanlar için üreten metalürji işçileriydi. Bu, ucuz metallerin çoğunlukla pahalı olan metalleri andıracak şekilde kamufle edilmesi işiydi. Bu pahalı metallerin kendilerini de üretmenin mümkün olabileceği fikri gelişmekte gecikmedi elbette. Ve bu düşünce aslında Aristoteles’in bütün maddelerin temeli olan bir ilk madde teorisiyle destekleniyordu. Astroloji de, gezegenler ve yıldızlar dış evreninin insanlığın iç evrenini yansıttığı kavramını katıyordu olaya: makrokozmos ve mikrokozmos. Doğru astrolojik etkiler altında bir metalin başka bir metale, örneğin kurşunun altına dönüştürülebileceğine inanılıyordu. Tıpkı insanların gelişerek ölümden sonra yeniden doğması gibi, metaller de gelişip bir temel biçimden daha yüksek bir diğerine dönüşebilirdi. Felsefe Taşı, metal veya herhangi bir hammaddeyi altına çevirecek olan taşa verilen isimdi. Taş olarak adlandırılsa da gerçek bir taş olmak zorunda değildi; çünkü ateş ve su karışımı veya başka olmadık şeylerin karışımı olabileceğine inanılıyordu. Sonuç olarak, başlangıçta simya, cisimleri bir dizi kimyasal işlemden geçirmeyi kapsıyordu. İşleyiş bizzat, heveslileriyle konudan bihaberleri caydırmak ve aynı zamanda simyacıların Kilise’nin sapkınlık suçlamalarından kendilerini koruyabilmeleri için, şifreli de olsa, kaydediliyordu. Metaller astrolojik sembollerle temsil ediliyordu. Hareketleri Yunan ve Roma efsaneleri, efsanevi varlıklar ve tanrılar ile özdeşleştiriliyordu. Simyacılar bireysel olarak deneylerinin sonuçlarını gizlemeye ve korumaya çalıştıkça yaptıkları ve söyledikleri giderek daha da anlaşılmaz ve kafa karıştırıcı olmaya başladı. Gerekli eylemleri tarif ederken şöyle bir dil kullanıyorlardı: “Taçlı kralı kızıl kızla evlendirdiğimizde hafif ateşte bir oğlu olur... ejderha güneşin ışığından kaçar ve ölen oğlumuz yaşama döner. Kral ateşten çıkar ve bu evliliğe sevinir.”2“Üç Kez Yüce Hermes” olarak da bilinen Hermes Trismegistos (simyaya hermetik zanaat denmesi bu yüzdendir) Mısırlılara bildikleri bütün sihri öğreten Mısır Tanrısı Tot’un vücut bulmuş hali ya da Mısırlı bir rahip veya firavun olarak tanımlanır. Aralarında, Grand Arcanum ya da “büyük giz” temel ilkeleri de dahil hermetik öğretilerin hepsini (on üç emri) içeren Zümrüt Tablet ya da Tabula Smaragdina da olan binlerce kitabı onun yazdığı söylenir. Simya üzerine yazıların çoğunda Zümrüt Tablet’e atıf yapılmıştır. on üç hermetik öğretilerinin ibrani yada yahudi olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Yahudi mistisizminden farklıdır. Tabii bazı pratikler o pis yaratıklarla birleşti. Tabii onlar her şeyi çaldığı için.
Okuduğunuz için ve vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Tanrılar ve tanrıçalar hepimizi kutsasın.