Macellaio(Kasap)
Member
- Joined
- Dec 20, 2020
- Messages
- 231
Mitlerin doğumun, hayatın ve eski çoktanrılı inanışlardaki tanrıların, kahramanların veya yarı-tanrıların eylemlerinin şiirsel anlatıları olarak tanımlanabilir. Hem mit hem de efsane, Mahrchen ya da başka bir deyişle hikayeden ayrılır. Bunun tek nedeni ikincisinin bütünüyle hayal ürünü olması değildir. İster doğanın sık sık görülen bir iyileşme aşaması, ister açık seçik ve gerçek bir doğa olayı olsun daima önceden var olan bir gerçekliğe dayanır. Genellikle ozanlar tarafından gerçekleştirilen değişiklikler ve eklemeler sayesinde bir mitin gerçek kaynağını kesin olarak bilmek en zahmetli şeydir. Bu nedenle belirli bir geleneğin mit olup olmadığına karar vermek oldukça zordur. Bir yandan tanrıda ya da yarı tanrıda bir kabilenin kahramanının belirli bir kuşağın takdiriyle süper insan boyutlarına büyütülmesini görme arzusundayızdır. Diğer yandan ise farklı uluslardan ailelerin efsanelerinin kıyaslanması sadece yarı tanrıda ya da kahramanda değil, fabllardaki hayvanlar ve çocuk hikayelerinin geleneklerinde ortaya çıkan doğanın işleyişine işaret eder.
Bu mitlerin büyük bir kısmı insanların doğaya dair gözlemleri ve canlı güney hayallerine yegane doğaüstü varlıkların dışavurumu olarak görünen doğanın çeşitli aktif ve yaratıcı güçlerinden kaynaklanır. Bu güçler insanlara artık dostça ya da düşmanca görünüyordu. İnsanlar bu yüzden öfkelerini dindirmek için olduğu kadar fayda sağlamak için de hevesle uğraşmışlardır. Kendilerini doğanın işleyişinde bu şekilde dışavuran ilahların ortaya çıkışıyla insanlar, önceleri ister istemez çok ilkel ve mantıksız düşünceler kurdular. Ancak daha sonra başlardaki ataerkil dönemin basit koşullarından kurtulup düzenli siyasi topluluklarda yaşamaya başladıklarında, tanrıları doğa güçlerinin salt kişileşmesi olarak görmeye yavaş yavaş son verdiler. Aksine tanrıları değişmez ahlaki kanunlara göre hareket eden ve kendilerini insanlarınkine benzer vücutlar bahşedilmiş yaratıklar olarak görmeye başladılar (Antropomorfizm: İnsan biçimcilik, insani vasıfların başka bir varlığa aftedilmesi görüşüdür.) Büyük ölçüde yapay olan soyağaçları sayesine kendilerini tanrılarla ilişkilendirip merkezinde "tanrıların ve insanların" babası olan "Zeus"un bulunduğu çok büyük bir siyasi sistem kurdular.
Ancak işin ilginç yanı bu gelişim sisteminin hüküm sürmesi sadece Yunanlar arasında gerçekleşmiştir. İtalya halkları kendilerine soğuk, tuhaf bir biçimde tepeden bakan tanrılarını, yaşama biçim ve yöntemleri hakkında hiçbir açık fikirleri olmayan salt doğa güçleri olarak görmeye devam etmişlerdir. Romalıların tanrılar hakkındaki popüler Yunan kavramlarını benimsemeleri, ancak Yunan komşularıyla entelektüel anlamda temasa geçip onların dil ve edebiyatlarını incelemeye başladıktan sonra gerçekleşmiştir. Hemen var olan mitleri kendilerine aktarmışlar ve Yunan tanrılarına en yakın benzerliği olan kendi tanrı ve tanrıçalarını yaratıp kendi doğal yorumlamalarına layıkıyla uydurmuşlardır. Dolayısıyla Romalıların, Jupiter'i Yunanların Zeus'uyla Juno Yunanların Hera'sıyla ve Minevra da Athena ile özdeşleşmiştir.
Tanrılarla İlgili Popüler Düşünceler
Eski uygarlıkların kendi tanrıları hakkında oluşturdukları kavramlara dair en kapsamlı bilgiyi, eserleri bizlere kadar ulaşan ve mitlerin tertip edilmesinde büyük katkısı olan sayısız Yunan ve Romalı ozandan öğreniyoruz. Bunlar arasında en eski ve en önemli olanların başında Homerus gelir. Eserlerinde halihazırda kurulmuş olan ve başında Zeus'un bulunduğu Olimpus'un siyasi sitemini sunar.
Bundan böyle, en azından dış görünüşü bakımından, tanrılara tamamen insani biçimler bahşedilmeye başlanmıştır. Daha görkemli ve güzel, ayrıca daha heybetlidirler. Ancak hala çok korkunç ve olağanüstü değillerdir. Artık tanrılar insanları sadece güzellik ya da görkemde değil, güç ve kuvvette de geride bırakmaktadır. Hele Zeus mükemmel lülelerini bir savurdu mu koca Olimpos zangırdardı. Diğer ilahlara da azımsanmayacak kuvvetler bahşedilmişti. Aslında fiziksel olarak uzamsal anlamda sınırlıdırlar ve aynı anda her yerde var olmaları mümkün değildir. Ancak en uzak mesafelere yıldırım hızında ulaşabildiklerinden ölümlülerle kıyaslandığında bu kısıtlama onları pek etkilemez. Mesela Athena bir anda Olimpos'un tepelerinden Ithaca'ya (İthaka) iniverir. Okyanus tanrısı (Belli kaynaklarda ona "Atların Tanrısı" da denir.) Poseidon üç ya da dört adımda Samothrace'ten (Semadirek) Euboia'daki (Eğriboz) Aigai'ye geçerdi. Dahası tanrıların insanlara göre çok daha uzak mesafelerden duyabilme ve görebilme yetenekleri vardır. Özellikle işitme hususunda sınırsız güçlere sahip gibi görünüyorlardı. Şahsen dua edilen yerlerde bulunmasalar da dualar her yerden onların katına yükselip kulaklarına çalınırdı.
Diğer yandan tanrılar da insanlarla aynı cismani ihtiyaçlara bağımlıydılar. Tıpkı insanlar gibi onlar da uykuyla kendilerini dinlendirmek ve bedenlerini yiyecek ve içecekle desteklemek zorundaydılar. Yine de bu ihtiyaçlarını gidermeden çok daha uzun süre dayanabildiklerindn ölümlülere kıyasla çok daha az bağımlı sayılırlardı. Ayrıca yemekleri insanların yemeği kadar bayağı değildi. Tanrıların yemeği (ambrosia) ve içkisi (Nectar) ile beslenirlerdi. Bir başka gereksinim ise tanrıçaların seçerken sıradışı bir özen gösterdikleri giyim kuşamdı.
Kaynakça:
Robert Graves - Yunan Mitleri
Pierre Grimal - Yunan Mitolojisi
Otto Seemaan - Yunan ve Roma Mitolojisi
Werner Jaeger - İlk Yunan Filozoflarında Tanrı
Jean-Pierre Vernant - Torunuma Yunan Mitleri
Bu mitlerin büyük bir kısmı insanların doğaya dair gözlemleri ve canlı güney hayallerine yegane doğaüstü varlıkların dışavurumu olarak görünen doğanın çeşitli aktif ve yaratıcı güçlerinden kaynaklanır. Bu güçler insanlara artık dostça ya da düşmanca görünüyordu. İnsanlar bu yüzden öfkelerini dindirmek için olduğu kadar fayda sağlamak için de hevesle uğraşmışlardır. Kendilerini doğanın işleyişinde bu şekilde dışavuran ilahların ortaya çıkışıyla insanlar, önceleri ister istemez çok ilkel ve mantıksız düşünceler kurdular. Ancak daha sonra başlardaki ataerkil dönemin basit koşullarından kurtulup düzenli siyasi topluluklarda yaşamaya başladıklarında, tanrıları doğa güçlerinin salt kişileşmesi olarak görmeye yavaş yavaş son verdiler. Aksine tanrıları değişmez ahlaki kanunlara göre hareket eden ve kendilerini insanlarınkine benzer vücutlar bahşedilmiş yaratıklar olarak görmeye başladılar (Antropomorfizm: İnsan biçimcilik, insani vasıfların başka bir varlığa aftedilmesi görüşüdür.) Büyük ölçüde yapay olan soyağaçları sayesine kendilerini tanrılarla ilişkilendirip merkezinde "tanrıların ve insanların" babası olan "Zeus"un bulunduğu çok büyük bir siyasi sistem kurdular.
Ancak işin ilginç yanı bu gelişim sisteminin hüküm sürmesi sadece Yunanlar arasında gerçekleşmiştir. İtalya halkları kendilerine soğuk, tuhaf bir biçimde tepeden bakan tanrılarını, yaşama biçim ve yöntemleri hakkında hiçbir açık fikirleri olmayan salt doğa güçleri olarak görmeye devam etmişlerdir. Romalıların tanrılar hakkındaki popüler Yunan kavramlarını benimsemeleri, ancak Yunan komşularıyla entelektüel anlamda temasa geçip onların dil ve edebiyatlarını incelemeye başladıktan sonra gerçekleşmiştir. Hemen var olan mitleri kendilerine aktarmışlar ve Yunan tanrılarına en yakın benzerliği olan kendi tanrı ve tanrıçalarını yaratıp kendi doğal yorumlamalarına layıkıyla uydurmuşlardır. Dolayısıyla Romalıların, Jupiter'i Yunanların Zeus'uyla Juno Yunanların Hera'sıyla ve Minevra da Athena ile özdeşleşmiştir.
Tanrılarla İlgili Popüler Düşünceler
Eski uygarlıkların kendi tanrıları hakkında oluşturdukları kavramlara dair en kapsamlı bilgiyi, eserleri bizlere kadar ulaşan ve mitlerin tertip edilmesinde büyük katkısı olan sayısız Yunan ve Romalı ozandan öğreniyoruz. Bunlar arasında en eski ve en önemli olanların başında Homerus gelir. Eserlerinde halihazırda kurulmuş olan ve başında Zeus'un bulunduğu Olimpus'un siyasi sitemini sunar.
Bundan böyle, en azından dış görünüşü bakımından, tanrılara tamamen insani biçimler bahşedilmeye başlanmıştır. Daha görkemli ve güzel, ayrıca daha heybetlidirler. Ancak hala çok korkunç ve olağanüstü değillerdir. Artık tanrılar insanları sadece güzellik ya da görkemde değil, güç ve kuvvette de geride bırakmaktadır. Hele Zeus mükemmel lülelerini bir savurdu mu koca Olimpos zangırdardı. Diğer ilahlara da azımsanmayacak kuvvetler bahşedilmişti. Aslında fiziksel olarak uzamsal anlamda sınırlıdırlar ve aynı anda her yerde var olmaları mümkün değildir. Ancak en uzak mesafelere yıldırım hızında ulaşabildiklerinden ölümlülerle kıyaslandığında bu kısıtlama onları pek etkilemez. Mesela Athena bir anda Olimpos'un tepelerinden Ithaca'ya (İthaka) iniverir. Okyanus tanrısı (Belli kaynaklarda ona "Atların Tanrısı" da denir.) Poseidon üç ya da dört adımda Samothrace'ten (Semadirek) Euboia'daki (Eğriboz) Aigai'ye geçerdi. Dahası tanrıların insanlara göre çok daha uzak mesafelerden duyabilme ve görebilme yetenekleri vardır. Özellikle işitme hususunda sınırsız güçlere sahip gibi görünüyorlardı. Şahsen dua edilen yerlerde bulunmasalar da dualar her yerden onların katına yükselip kulaklarına çalınırdı.
Diğer yandan tanrılar da insanlarla aynı cismani ihtiyaçlara bağımlıydılar. Tıpkı insanlar gibi onlar da uykuyla kendilerini dinlendirmek ve bedenlerini yiyecek ve içecekle desteklemek zorundaydılar. Yine de bu ihtiyaçlarını gidermeden çok daha uzun süre dayanabildiklerindn ölümlülere kıyasla çok daha az bağımlı sayılırlardı. Ayrıca yemekleri insanların yemeği kadar bayağı değildi. Tanrıların yemeği (ambrosia) ve içkisi (Nectar) ile beslenirlerdi. Bir başka gereksinim ise tanrıçaların seçerken sıradışı bir özen gösterdikleri giyim kuşamdı.
Kaynakça:
Robert Graves - Yunan Mitleri
Pierre Grimal - Yunan Mitolojisi
Otto Seemaan - Yunan ve Roma Mitolojisi
Werner Jaeger - İlk Yunan Filozoflarında Tanrı
Jean-Pierre Vernant - Torunuma Yunan Mitleri