Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Eski Türk Büyücülüğü

Elteber

New member
Joined
Jul 19, 2024
Messages
8
Meraklı bir halk olan Türkler, erken dönemlerden itibaren komşu topluluklarla bilgi alışverişi içerisindeydiler ve farklı kültürlere ciddi anlamda ilgi gösteriyor, başka halkların bilgeliklerinden faydalanmaya çalışıyorlardı. Göç ettiklerinde veya uzak diyarlardan bir seyyah topraklarına geldiğinde, yabancı kültürleri öğrenmeye gayret ediyorlardı. Yaşadıkları coğrafya, köklü medeniyetlerin birikimine ve derin bir okült geleneğe ev sahipliği yapıyordu.

Hun döneminden, hatta muhtemelen daha da öncesinden, itibaren başlıca dört büyük kültürle sürekli etkileşim hâlindeydiler: Doğularında Çin, batılarında İran, güneylerinde ise Hindistan ve Tibet yer alıyordu. Bu etkileşimler doğal olarak Türk inanç sistemini ve okült anlayışını da şekillendirdi. Çin’in Daoist gelenekleri, İran’ın Zerdüştlük inancı ve Hindistan ile Tibet’te yaygın olan Mahayana ile Vajrayana Budizmi, Türklerin ruhani dünyasına ciddi anlamda tesir etti.

Türklerin etki aldıkları kültürlerin ruhani düzeylerini uzun uzun anlatmak isterdim. Ama uzatmamak ve konuyu dağıtmamak için, belki hiç bilmeyen biri de okur diye, hızlıca bildiğimiz örnekleri yineleyip geçeceğim. Kelime olarak "magick/maji"nin Zerdüşt rahiplerinin adından gelmesi, ruhani pratiklerimizin çoğunun Hindistan kökenli olması ya da Nasyonel Sosyalistlerin Tibet'le ilgilenmesi, İran, Hindistan ve Tibet üçlüsünü açıklamaya yetecektir. Öte yandan forumlarda Çin'den çok bahsedilmiyor olsa da Geleneksel Çin Tıbbını veya Feng Shuiyi mutlaka duymuşsunuzdur. Çinliler içsel simyayı (neidanı), dışsal simyayı (waidanı), ruhani tıbbı ve jeomansiyi adeta bir bilim olarak icra ediyorlardı. Bu bilgiler bahsi konu kültürlerin düzeyleri hakkında aşağı yukarı fikir sahibi olmak için yeterli olacaktır. Türklerin böyle ruhani bir coğrafyada ruhaniyetten yoksun olmaları veya ruhani bilimlere aşina olmamaları imkansızdır. Sadece coğrafyaya bakarak dahi Türklerin ruhani olarak fena bir seviyede bulunmadıklarını söyleyebilirdik. Fakat şanslıyız ki Eski Türklerin bu yönlerine ilişkin bolca kaynak var, böylece akıl yürütmeyle vardığımız bu sonucu doğrudan tarihi kaynaklardan da onaylayabiliyoruz. Özellikle Arap ve Çin kaynaklarından Türklerin ruhani-majikal yeteneklerine dair önemli bilgiler edinebiliyoruz. Bunları olabildiğine detaylı şekilde ele almaya çalışacağım. Buradan sonrası büyük oranda okuduklarımı derlemek ve yorumlamak olacak.

Hava Büyüleri Hakkında

İlk olarak hava büyüleri ile başlayacağım çünkü en fazla kayıt bu konuda tutulmuş. Ama öncesinde konuyu daha iyi anlamak için bu büyüye ilişkin bazı şeyleri kavramak gerekiyor. Eski çağlarda yağmur yağdırabilen, ekinlerin daha verimli şekilde büyümesini sağlayabilen büyücüler bulunuyordu. Bu yüzden o dönemin büyük imparatorlukları bu konuyu düzenleyen yasalar oluşturmuşlardı. Mesela Romalıların meşhur On iki Levha Kanunlarında (MÖ 5. yy.) büyü yaparak insanlara ve ürünlere zarar verenler için bir dizi ceza öngörülmüştür. Özellikle iklim büyücülüğüyle zarar vermek ve büyü yaparak ürünü çalmak yasaklanan pratiklerden bazılarıdır. Ayrıca astrologlar ve falcılar da büyücülük yaptıkları gerekçeleriyle takibe uğramışlardır. Yine bazı astrologların İmparator'un ne zaman öleceğini önden söyleyebilmeleri ciddi istikrar problemlerine sebebiyet vermekteydi. Bu yüzden ölüm astrolojisi hoş görülmüyordu.¹ Aynı şekilde Antik Çin'de de çiftçilerin ürün üretimini artırmasına yardımcı olmak için iklim büyüleri kullanılıyordu.² Türkler ve Moğollar arasında erken dönemde daha çok savaşlarda kullanıldığı görülmüştür.³ Uygur dönemindeyse tarımsal maksatlı kullanıldığını biliyoruz.

Bu bilgilerden büyücülüğün hukuk içinde sınırları çizili bir alan olduğunu ve denetlendiğini anlamalıyız. Yani büyü yasak değildi, büyü ile insanlara zarar vermek yasaktı.¹ Özellikle hava büyüleri bu konuda kritik öneme sahiplerdi. Çünkü bir tarlanın sulanması için yağmur çağrıldığında su yoktan yaratılmıyordu, bulutlar çağrılıyor ve doğal düzen bozuluyordu. Bu da bazen başka bölgelerde kuraklığa sebebiyet verebiliyordu. Kuraklık ise bir bölgenin fakirleşmesine hatta kıtlığa neden olabiliyordu. Aynı şekilde büyünün yanlış yapılması da taşkınlara ve sellere sebebiyet verebilirdi.

Öte yandan hava büyüsü yapmak da takdir edersiniz ki kolay bir şey değil. Bizim "ne var ki bulut" dediğimiz bu gaz kütlelerinin ağırlıkları 500 tona kadar çıkabiliyor. Uzaklardan bu kadar büyük miktarda gazı taşımak için gerekli olan enerjiyi tahayyül edebiliyor musunuz? Gerektirdiği enerji miktarının da ötesinde kişinin sahip olması gereken uzmanlık, zihinsel gelişmişlik ve teorik altyapıyı da hesaba katmalıyız. Şu an çoğumuz için bu seviyenin bir hayal olduğu ortada. Fakat eskiden Türk kamları bu büyüyü kolaylıkla yapabiliyorlardı.

Türklerde Hava Büyüsü

Kronolojik gitmek yerine Kaşgarlı Mahmut'un Divânu Lugâti’t-Türk'ünden bir alıntı yaparak başlayacağım:

Yat: Yağmur, rüzgâr ya da benzer şeyler getirmeye yarayan bazı özel taşlar [yada(?)] kullanarak icra edilen bir tür kamlık. Bu, Türkler arasında yaygın olan bir şeydir. Ben buna Yağma ülkesinde bizzat şahit oldum; her yanı saran bir yangını durdurmak için yapıldı. Cenab-ı Hakk’ın izniyle yazın ortasında kar yağdı ve gözlerimin önünde yangını söndürdü.

Kaşgarlı Mahmut yobaz denebilecek bir müslümandı. Kitabında Tengrici Türklere karşı hakaretamiz bir üslup takınıyordu. Hatta Müslüman Türklerin Manici-Budist Uygurların şehirlerini yağmalamalarını ve Buda heykellerinin üzerine sıçmalarını anlatan bir şiiri dahi lügatına dahil etmişti.⁵ Özetle Kaşgarlı'nın kamları övmeyeceğini tahmin ediyorsunuzdur. Bu yüzden yazın ortasında yağan karı, kamın büyücülüğü yerine Cenab-ı Hakk’ın iznine bağlaması şaşırtıcı değil. Alıntıdan anlayacağınız üzere Türk kamları bu büyüyü "Yada" taşı denilen bir taş aracılığı ile gerçekleştiriyordu. Bu taşın öteki adı "Sata" taşıydı. Bu taş ile büyü yapan kişilere Yadaçı/Yatçı/Cadacı/Yayçı adı veriliyordu. Yani bu taşlar bir meslek grubu oluşturacak kadar yaygındı. Yada taşı ayrıca kamlar tarafından da sık sık kullanılıyordu. Taşın kaynağını doğrudan Tanrı'ya (göğe) dayandıranlar var. Abdülkadir İnan konuyu kitabında şöyle anlatıyor:

Türk kavimlerinde çok eski devirlerden beri yaygın bir inanca göre, büyük Türk tanrısı Türkler'in ceddi âlâsına yada (yahat cada, yat) denilen bir sihirli taş armağan etmiştir ki bunla istediği zaman yağmur, kar, dolu yağdırır, fırtına çıkarırdı. Bu taş her devirde Türk kamlarının ve büyük Türk komutanlarının ellerinde bulunmuş. Şamanistlere göre, zamanımızda da büyük kamların ve yadacıların ellerinde bulunmaktadır.⁶

Burada şunu söylemem gerekir ki Tengri'nin bir anlamı da göktür. Mesela Tengri Kağan adında bir Türk hükümdarı vardır ki bu muhtemelen "Gök Kağan" anlamına gelmektedir. Bu yüzden Türkler bazen Tanrı yerine "gök" ve "gök" yerine "Tanrı" derlerdi. Örneğin dayağın cennetten çıktığı ile alakalı meşhur sözü duymuşsunuzdur. Bildiğim kadarıyla bu söz Kur'an, hadis veya İslami geleneğin başka bir dalıyla ilişkili değildir ve Türk halkı tarafından üretilmiştir. Burada "dayak" derken kastedilenin sözcüğün eski manası olan "asa" olduğu söylenmektedir. Sözcüğün "asa" anlamı kundalini ve omurga ile ilişkilidir. Musa ve Mısırlı büyücüler arasındaki hikayeyi hatırlayın, asa neye dönüşüyordu? Evet, bir yılana. Kadüseyi de düşünebilirsiniz. Asa ayrıca büyüde kullanılır. Dayanak/dayanmak yani destek manasını omurganın vücut duruşunu sağlaması ile ilişkilendirebiliriz. Bu açıdan omurga bir asaya benzer. Sözün anlamı aslında spiritüel olarak gayet nettir, cennet yani gök veya Tengri doğrudan Lord Baalzebul'dur ve Baalzebul (Zeus-Lucifer) bildiğiniz gibi dövüş sanatlarıyla ilişkilidir. Dövüş sanatları kundaliniyi uyandırma ve yükseltme konusunda yoga benzeri bir işleve sahiptir.

Burayı fazla uzattım fakat gelmek istediğim asıl nokta şuydu: Uzak Doğuda yağmur yağdırabildiğine inanılan meteorik taşlar bulunuyor. Bu yüzden "dayak cennetten çıkmadır" sözündeki mantığın tam tersini buraya uygulayabiliriz. Bu durumda bu taşın gökten geldiğine yani meteorik olması gerektiğine varırız. Kaynaklar üzerinden devam edersek Arap seyyah Temim İbn Bahr'ın Uygur ülkesini anlattığı seyahatnamesinde bu taştan şöyle bahsedilmiştir:

Ve Türk ülkesindeki mucizevî olaylardan birisi istedikleri an onunla kar, yağmur yağdırabildikleri ve iklimi ısıtıp soğuttukları v.b. çakıl taşlarıdır. Bu çakıl taşlarının öyküsü yaygın bir biçimde iyi bilinmekte ve hiç bir Türk bunu yadsımamaktadır ve bu çakıl taşları, Dokuz Oğuz kağanının mülkiyetinde olup, diğer hiçbir hükümdar onlara sahip değildir.⁷

Bu alıntıdan anladığımız üzere ortalama bir Türk bu taşa aşinaydı. Hava/iklim büyüsü ise alışıldık bir şey olarak kabul ediliyordu. Hatta belirttiğim gibi, yada kullanımı bir meslek grubu meydana getirecek kadar yaygındı. Bu yüzden Mani dinine geçen Uygurlardan Ejder resmi yaparak ve yad taşı kullanarak yapıldığı anlaşılan bu büyü ile hava durumuna müdahale etmeyeceklerine dair yemin etmeleri istenmekteydi.⁸ Fakat ileriki tarihlerde uygulamanın devam ettirilmesinden bu yeminlerin pek etkili olmadığını anlayabiliyoruz.

Büyücülük Hristiyanlık ve İslam etkisiyle batıda unutulduğunda, Türklerin hava büyüleri ancak "Tanrı'nın yapabileceği" bir mucize gibi görülmüştü. Bu yüzden, yada taşı ve hava büyüsü o dönemin İslam dünyasındaki pek çok ismin merakını cezbetmiştir. Bunlardan bir tanesi de Halife Ma'mun idi. Halife, taşın maharetini duyunca merak etmiş ve araştırılmasını talep etmiştir. Rivayete göre, Nuh b. Esed adında birini bu taş hakkında araştırma yapmak üzere görevlendirmiştir. Nuh b. Esed ise Türkistan'a gelip memleketin ihtiyarlarını, müslüman Türkler'i toplayıp cada taşı hakkında bilgi istemiştir. Bu adamlar "bu haberler doğrudur; fakat sebebini bilmiyoruz" demişlerdir.⁹

Türkler bu büyüyü özellikle savaşlarda kullanmaktaydılar. Antik Çin'de, savaşta kullanılan Hava Büyüsüne dair ilk kayıt Wei Shu'da (Wei Kitabı) kaydedilmiş olup Hun kökenli olan Yueban boyuna atfedilmiştir. Bu metin, Han Hanedanlığı’nın sonlarına doğru olan (M.Ö. 206 - M.S. 220) tarihlerde, Yueban ve Rouranların arasındaki savaşta Yueban boyuna mensup kamların yağmur çağırarak toprağı çamurlandırdığı ve sel baskınları yaratarak düşman akıncılarını yavaşlattığını yazmaktadır.¹⁰ Guignes kitabında bu olayı şöyle anlatıyor:

Başkır diyarında yerleşmiş olan Kuzey Hunları o tarihte Türkistan'da gayet kudret sahibi olan ve Jeu-jen (Rouran) adı verilen Doğu Tatarlarıyla bozuştular. İşte bundan dolayı bu kalabalık millet bir taraftan Roma İmparatorluğu ile, diğer taraftan Asya kavimleri ile muharebe mecburiyetinde kaldı. Jeu-jen Tatarları (Rouranlar) ile işbirliği yapmak niyetinde bulunan Hunların reisi yahut Tanju'su, tebaasından bir çoğuyla doğu tarafına gitmişti. Fakat gayet pis ve kirli bir halde karşısına çıkan Jeu-jenleri görünce bütün bu millet hakkında o kadar büyük bir istikrah [tiksinti] hissetti ki bundan dolayı kendisine hakaret edildi diye addeden Jeu-jen Hanı'yla sonra aralarında bir muharebe çıktı. Hunlar o zaman Asya kavimleri içinde istedikleri vakit kar, dolu, yağmur yağdırmak, şiddetli rüzgarlar estirmek ve bu suretle memleketlerine düşmanların girmelerine mani olmak kudretine malik sihirbaz bir kavim diye bilinir idiler. İddia olunduğuna göre jeu-jenlerle (Rouranlar) çıkan muharebede de onlara yine bu vasıtalarla karşı koymuşlardır.¹¹

[Tekrar okuyunca buranın tam anlaşılamadığını fark ettim. Bu yüzden bir ek yapacağım, alıntıda bahsedilen Rouran (Cücen) Kağanlığı Proto-Moğol kökenli bir halktı. Su kültlerine olan aşırı sadakatlerinden, suyu kirletmemek için asla ellerini ve elbiselerini yıkamıyorlardı.¹² Hun Hakanı'nın iğrenme sebebi budur. Bu tarz dini inançlara bazı marjinal Türk boylarında da rastlanıyordu. Fakat ne Türkler ne Moğollar ne de bozkırdaki öteki halklar arasında genele ulaşan bir kaide değildi.]

İslamî kaynaklarda da Türk kamlarının Arap ordularına karşı gazaplı fırtınalar gönderdikleri ve savaşta bu büyüye sık sık başvurdukları yazılmıştır. Bu anlatımlardan birine göre müslüman Araplar Allah'a ibadet ederek kamların büyülerini onlara sektirmeyi başarmıştır. Horasan Emiri İsmail b. Ahmed tarafından bu olay şöyle aktarılmıştır:

"Yirmi bin kişi ile Türkler'e karşı savaşa çıktım. Karşımızda, baştan ayağa kadar silahlı altmış bin Türk vardı. Bunlardan bir kısmı bizim tarafımıza geçti. Bunlar bize Türkler'in iri dolu yağdıracaklarını söylediler. Biz onlara "sizin kalbinizden küfür hâlâ çıkıp gitmemiştir. Böyle işleri hiçbir insan yapamaz" dedik. Onlar "biz haber veriyoruz; sizi ikaz ediyoruz. Siz daha iyi bilirsiniz. Onların tayin ettikleri vakit yarın sabahtır" dediler. Sabah oldu. Korkunç bulutlar bizim üzerimizi kapladı. Korkunç gürültü oluyordu. Herkes korktu. Ben iki rekât namaz kıldım. Tanrıya dua ettim. Biraz sonra korkunç bulutlar Türk ordusu üzerine çöktü. Müthiş dolu yağdı. Böylece Türkler mağlup oldu".¹³

Arapların o dönemki hızlı ilerleyişi üzerine biraz düşündüğümüzde düşman düşünce formlarının savaşlarda yardım etmeleri veya Yahudilerin Arap ordularını koruyacak büyüler yaratmaları kulağa absürt gelmiyor. Eğer bu rivayet doğruysa kamın büyüsü muhtemelen bu yolla geri sektirilmiş olmalıdır.

Ayrıca JaJ (Jerry Alan Johnson) iklim büyülerinin ciddi anlamda ustalık gerektirdiğini ve hükümdarların bu büyüde usta olan Daocu Üstatları veya büyücüleri kendi saflarında tutmaya çalıştıklarını belirtmektedir. Bu açıdan Türk kamlarının büyücülük konusunda iyi bir seviyede olduklarını söyleyebiliriz. Zaten Guignes'in de belirttiği üzere Hunlar, Asya halkları arasında büyük büyücüler olarak biliniyorlardı.¹⁴ Şehname'de, Keyhüsrev kısmında Turanlıların İranlılara karşı büyü kullanmasını konu alan bir bölüm bulunuyordu. Burayı Şehname'den alıntılayacağım:

Türkler arasında Bazur adında biri birçok yerlerde büyücülük etmiş; Büyü yapmasını, Çinceyi ve Pehleviceyi öğrenmişti. Piran, bu büyücüyü çağırtarak ona: "Şu dağın tepesine çık da, Oradan bir rüzgar estirip havayı soğutarak, İranlılar'ın başlarına kar yağdır!" diye emir verdi. Bunun üzerine, büyücü oraya çıkar çıkmaz, şiddetli bir rüzgar esmeğe ve kar yağmağa başladı. Bu kar kıyamet arasında, yalnız pehlivanların naraları duyuluyor ve havadan yağmur gibi ok yağıyordu. Piran, ordusunun bütün erlerine, hiç durmadan hücuma geçmelerini buyurdu. Çünkü İranlıların elleri donarak mızraklarına yapışmış, hiçbirinde dayanacak hal kalmamıştı. Bu sırada Human, müthiş bir nara atarak, erkek bir dev gibi saldırdı. İranlılar'dan o kadar çok öldürdüler ki, ortalıkta, bir kan denizi peyda oldu...¹⁵

Şehname'deki bu hikaye şüphesiz kurgu olsa da Türkler ve Moğollar gerçekten hikayedeki şekilde savaşıyordu. Şimdiye kadar gösterdiğim gibi, bu konuda ciddi bir kaynak bolluğu var. Moğolların Gizli Tarihi'nde bir savaşta Cengiz'e karşı bu büyünün kullanıldığından fakat başarısız olunduğundan bahsediliyor.¹⁶ Yine Cengiz'in oğlu Toluy Han ve torunu Kubilay Han döneminde savaşlarda bu büyüler kullanılmıştır. Özellikle bu ikiliden kalan kayıtlarda aynen Şehname'de anlatılan hikayeye benzer anlara şahitlik edilmektedir. Saifi, Çin'e giden tüccarların yağmur yağmasını ve ılımlı bir iklimde yol almalarını sağlaması için yanlarında bir yedci bulundurduklarını anlatır.¹⁷ Özetle Iran, Arap, Çin, Türk ve Moğol kaynaklarında sayısız defa bu büyüden bahsedilmekte ve işe yaradığı her seferinde onaylanmaktadır.

Hava Büyülerine İlişkin Diğer Detaylar

Dediğim gibi daha başka pek çok tarihi kayıt bulunmakta. Bunların hepsini toplayıp buraya yazmak isterdim ama fazla uzuyor. Daha fazla bilgi isteyenlere kaynaklarda belirtilen metinlere göz atmalarını ve JaJ'ın Daoist Weather Magic and Feng Shui kitabına bakmalarını tavsiye ediyorum. JaJ bu kitapta hem Çin büyücülüğüne hem de genel anlamda hava büyüsüne ilişkin muazzam bilgiler veriyor. Ayrıca Türkleri de ele alıyor.

İlgi çekici ve merak cezbedici kısma geçmeden Türklerde de bu işin hukuk çerçevesinde düzenlendiğini belirtmek istiyorum. Türkler bütün pagan halkları gibi tengriler haricinde doğa ruhlarına da saygı gösteriyorlardı. Bu yüzden doğaya zarar vermemeye ve doğal düzeni bozmamaya dikkat ediliyordu. Doğu Türkistan bakşılarının meslek hayatlarını ve ayinlerini düzenleyen "risale" (tüzük)leri bulunduğu gibi "yadacılar risalesi, de olduğunu biliyoruz.¹⁸ Bu düzenlemelerin Hun dönemine kadar uzandığını kabul etmememiz için hiç bir sebep yoktur.

Devam ediyorum, bu konuda uzmanlaşan büyücüler yağmur, rüzgar, kar, dolu, yıldırımlı fırtınalar, kumlu fırtınalar, gök gürültüsü, sis çağırabiliyor ve bulutlara bakarak kehanette bulunabiliyorlardı. Hava büyüleri meteorik veya bezoar olan yada taşı dışında farklı taşlarla da yapılabiliyordu. Kaymaktaşı, Selenit, Akuamarin, Goşenit, Hematit (kan taşı), Malahit, Krizokol, Güneş Taşı, Yeşim taşı bu büyüde vasıta olarak kullanılan materyallerden bazılarıdır.¹⁹ Tabii ki hepsi aynı işleve sahip değil. Hepsi farklı şekillerde ve amaçlarda kullanılıyor. Kazvini'nin belirttiğine göre Yada taşının aynı renkte olmayan değişik türlerinin bulunması söz konusuydu. Eğer Arap seyyahlar hava büyüsünde kullanılan her taşı yada taşı sandılarsa, bu alıntıyı anlamlandırabiliriz.²⁰ Yine Kazvini "Kül renginde, beyaz ve kırmızı benekleri bulunan yumurta iriliğinde bir taş biçimindekilere veya kalınlığı ve rengi değişen: gök rengi, sarı, ak, kızıl ve yeşil veya kahverengi olanlarına rastlanmaktadır" diyor.²⁰

Batı Xia Hanedanlığı (1032-1227 M.S.) dönemine ait bir metinde Türkistan’da bulunan ve kamlar tarafından kullanılan iki taştan bahsediliyor. Bu taşlar çapraz şekilde (biri diğerinin üzerine) yerleştirilip bir bakirenin kanıyla işaretlendikten sonra çölde bir direğe konursa ve üzerine bir avuç toprak atılırsa, toprağın karardığı ve yerin su sızdırmaya başladığı söyleniyor. Yine aynı metine yapılan ekte, iki başka taşa daha değiniliyor. Bu taşlar, ilk bahsedilenle aynı şekilde kullanılmakta olup, toprak atmak yerine su atarak aktifleştiriliyorlar. Böyle yapıldığında, ritüel sırasında biraz ateş de kullanılması kaydıyla, korkutucu yıldırımlı fırtınalar oluşturmak mümkün olabiliyor.²¹ İskandinavlarda hematit (kan taşı) thurisaz rünü ile beraber yıldırımlı fırtınalar çıkarmakta kullanılabiliyordu.²² Bu bahsedilen ikinci taş muhtemelen yada taşı değil hematit (kan taşı) veya türevi bir taş olmalı. Belirttiğim gibi Türkler hava büyülerinde sadece Yada taşı kullanmıyorlardı.

Yada taşını internette aratırsanız yeşim (jade) ile ilişkilendirildiğini göreceksiniz. Fakat aslında ikisi farklı taşlardır. İki taşın, batılılar tarafından, jade ile yada arasındaki telaffuz benzerliği sebebiyle ilişkilendirildikleri söylense²³ de aslında daha kompleks bir ilişki söz konusu. Jade (yeşim) etimolojik olarak bağırsağın bir bölümü olan ileum ile ilişkilidir. Bu önemlidir çünkü daha önce belirttiğim gibi, rivayetler bu taşların meteorik kökenli veya bezoar olduğunda ortaklaşıyorlar. Mesela en iyi yada taşının kurttan çıkan olduğu söyleniyor.²⁴ JaJ ise taşın etkisinin geri kazandırılması için çeşitli hayvanlara yedirildiğinden bahsediyor.²⁵ Bu taşlar bu şekilde tekrardan şarj edilebiliyorlar. Tabii farklı metotlar da var gibi görünüyor. Yeşim (jade) de yağmur büyülerinde kullanılan bir taş olduğundan böyle bir ilişkilendirme gelişmiş olabilir. Her halükarda ilginç bir konu.

Aklımdaki Irk Bitig, tamgalar, fal metotları, ruhani tıp, ölü çağırma gibi konuları da kapsayan tek bir yazıydı. Fakat iklim/hava büyüsü kısmı düşündüğümden fazla yer tuttu, kalanları ayrı bir yazıda ele almak daha sağlıklı olacağı için burada bitireceğim.

---------------
1: Haydar Akın, Ortaçağ Avrupa'sında Cadılar ve Cadı Avı, 3. baskı (Ankara: Phoenix Yayınevi, 2015), s. 93.
2: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 69.
3: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 70.
4: Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati’t-Türk, 1. baskı (İstanbul: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005), s. 673.
5: Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati’t-Türk, 1. baskı (İstanbul: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2005), s. 303.
6: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, 3. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 160.
7: Caner Sağır, Temim İbn Bahr’ın Seyahatnamesi ile Mervezi’nin Taba-i Hayavan Eserinin Tercümesi ve Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi (İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2006), s. 9.
8: Emel Esin, Türk Kozmolojisine Giriş, 1. baskı (İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2001), s. 117.
9: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, 3. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 161.
10: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 70.
11: Joseph de Guignes, Hunların Türklerin Moğolların ve Daha Sair Batı Tatarlarının Tarih-i Umumisi 1, çev. Hüseyin Cahit, (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2018), s. 366.
12: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, 3. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 4.
13: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, 3. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 161-162
14: Jean-Paul Roux, Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), s. 160.
15: Firdevsî, Şehnâme III, çev. Prof. Necati Lugal (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1995), s. 556-557.
16: Ahmet Temir, Moğolların Gizli Tarihi, 2. Baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 71. + Jean-Paul Roux, Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), s. 161.
17: Jean-Paul Roux, Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), s. 161.
18: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm: Materyaller ve Araştırmalar, 3. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986), s. 164.
19: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 92-99.
20: Günnur Yücekal Arpacı, Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri, 1. baskı (İstanbul: Çatı Yayınları, 2012), s. 213, 214
21: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 113.
22: Türkçe Runler – Futhark," Spiritüel Satanizm, erişim tarihi 2 Mart 2025, http://spirituelsatanizm.org/turkce-runler-futhark/.
23: Jean-Paul Roux, Orta Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, çev. Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan (İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005), s. 169.
24: Günnur Yücekal Arpacı, Gök Tanrı İnancının Bilinmeyenleri, 1. baskı (İstanbul: Çatı Yayınları, 2012), s. 213.
25: Jerry Alan Johnson, Daoist Weather Magic and Feng Shui, (Pacific Grove, CA: The International Institute of Daoist Magic, 2007), s. 98.
 
Gerçekten harika bir araştırma yapmışsınız. Bu bulgular çok değerli ve gerçekten halkımızın bir zamanlar böylesine maji de usta olmaları beni heveslendirip mutlu etti doğrusu. Tekrardan emeğine sağlık.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Shaitan

Back
Top