Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Duygu ve yönelim değişimi

Xaji

Member
Joined
Oct 13, 2024
Messages
210
Merhaba,

Kendimi tanımaya ve keşfetmeye çalışıyorum, ama düşüncelerimle eylemlerim birbiriyle çelişiyor. Yıllardan beri gaddar ve acımasız biri olmak istemişimdir; sadece kendi halinde takılan, karşımdaki insan bir bardak suya bile muhtaç olsa görmezden gelecek birisi. Ama bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu anladım. Birinin ne zaman yardıma ihtiyacı olsa, ilk ben yardıma koşarım. Biri borç mu istiyor? Param olmasa bile veririm. Biri aç mı? Yemeğim olmasa bile veririm. Taşınması gereken bir şey mi var? İşim olsa bile taşırım. Ve bu, artık iyilikten çok enayilik durumuna geliyor ve bu huyumdan nefret ediyorum. Bir mizantropi olarak nasıl oluyor da dışarıda güler yüzlü ve yardımsever olabiliyorum? Bazen düşünüyorum; eğer sadece kendini umursayan kötü biri olursam, bu sefer de Yahudilerden farkım kalmaz. Fakat hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

Tanımadığım insanlara iyilik yaparken bir beklentim olmuyor. İyiliğin ödülü, iyilik yapmaktır. Fakat bu, arkadaşlık ve ilişki içinde olunca nankörlük oluşuyor. İnsanlar genelde yaptığınız ve beraber yaşadığınız %80'lik iyi kısma bakmaz, sadece %20'lik hatalarınızı görür. Ve böyle olunca bana insan ilişkileri zaman kaybı gibi geliyor. Niye uğraşayım öyleyse?

Değişim istiyorum. Bir insan, duygularını yok edebilir mi? Üzüntü ve nefret gibi, sevgi ve özlem gibi... Bunlar ruhun bir parçasıdır sonuçta. Bir çalışma ile yok olabilir mi?

Uzun lafın kısası, yalnızlığa alışmak ve bunu kucaklamak istiyorum. Ne kadar bir dost ve eş istesem de bunun mümkün olacağını sanmıyorum. Yalnızlık, sigara ve alkolden bile daha zararlı olabiliyor. Çünkü hayatta ne yapsam sürekli yalnız oluyorum. Bir aktivite yapmak istesem, her şeyi yalnız yapıyorum. Siz değerli kardeşlerim, bana "git sosyalleş" diyebilirsiniz; daha önce denedim ve işe yaramıyor. Ben, 450 takipçisi olan, her önüne gelenle konuşan fosforlu Pelinsu değilim. Kendi kafamda birini de bulamadım şu ana kadar ve yalnızlığa da alışamıyorum. Ama kendi halimde yaşamak istiyorum. Ne yapmam gerekiyor?

Yönelim için sorumsa şu: Bir insan lezbiyen diyelim. Bu kişi, geçmiş hayatında da mı bu yönelime sahiptir, yoksa her yaşamda bu değişiklik gösterir mi? Ve değiştirilmesi mümkün müdür?
Benim yönelimim tam olarak heteroseksüel mi yoksa biseksüel mi olduğumu bilmiyorum, fakat aseksüel olmak isterdim.
 
Merhaba,

Kendimi tanımaya ve keşfetmeye çalışıyorum, ama düşüncelerimle eylemlerim birbiriyle çelişiyor. Yıllardan beri gaddar ve acımasız biri olmak istemişimdir; sadece kendi halinde takılan, karşımdaki insan bir bardak suya bile muhtaç olsa görmezden gelecek birisi. Ama bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu anladım. Birinin ne zaman yardıma ihtiyacı olsa, ilk ben yardıma koşarım. Biri borç mu istiyor? Param olmasa bile veririm. Biri aç mı? Yemeğim olmasa bile veririm. Taşınması gereken bir şey mi var? İşim olsa bile taşırım. Ve bu, artık iyilikten çok enayilik durumuna geliyor ve bu huyumdan nefret ediyorum. Bir mizantropi olarak nasıl oluyor da dışarıda güler yüzlü ve yardımsever olabiliyorum? Bazen düşünüyorum; eğer sadece kendini umursayan kötü biri olursam, bu sefer de Yahudilerden farkım kalmaz. Fakat hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

Tanımadığım insanlara iyilik yaparken bir beklentim olmuyor. İyiliğin ödülü, iyilik yapmaktır. Fakat bu, arkadaşlık ve ilişki içinde olunca nankörlük oluşuyor. İnsanlar genelde yaptığınız ve beraber yaşadığınız %80'lik iyi kısma bakmaz, sadece %20'lik hatalarınızı görür. Ve böyle olunca bana insan ilişkileri zaman kaybı gibi geliyor. Niye uğraşayım öyleyse?

Değişim istiyorum. Bir insan, duygularını yok edebilir mi? Üzüntü ve nefret gibi, sevgi ve özlem gibi... Bunlar ruhun bir parçasıdır sonuçta. Bir çalışma ile yok olabilir mi?

Uzun lafın kısası, yalnızlığa alışmak ve bunu kucaklamak istiyorum. Ne kadar bir dost ve eş istesem de bunun mümkün olacağını sanmıyorum. Yalnızlık, sigara ve alkolden bile daha zararlı olabiliyor. Çünkü hayatta ne yapsam sürekli yalnız oluyorum. Bir aktivite yapmak istesem, her şeyi yalnız yapıyorum. Siz değerli kardeşlerim, bana "git sosyalleş" diyebilirsiniz; daha önce denedim ve işe yaramıyor. Ben, 450 takipçisi olan, her önüne gelenle konuşan fosforlu Pelinsu değilim. Kendi kafamda birini de bulamadım şu ana kadar ve yalnızlığa da alışamıyorum. Ama kendi halimde yaşamak istiyorum. Ne yapmam gerekiyor?

Yönelim için sorumsa şu: Bir insan lezbiyen diyelim. Bu kişi, geçmiş hayatında da mı bu yönelime sahiptir, yoksa her yaşamda bu değişiklik gösterir mi? Ve değiştirilmesi mümkün müdür?
Benim yönelimim tam olarak heteroseksüel mi yoksa biseksüel mi olduğumu bilmiyorum, fakat aseksüel olmak isterdim.
Bunları kafaya takma, sabırlı ol el işleriyle uğraş, ne biliyim radyo tamir et, eski eşyaları tamir et, böyle şeyleri düşünme, geleceğine yatırım yap, para biriktir , kendine bir arkadaş bul, hani arkadaş çekme rünü varya yalnız değilsin, Tanrılara da anlat derdini sevgilim yok de, sevgilide bulursun kafana göre, mutluda olursun, bunlar bu dünya da var, bunlar zamanla olacak şeyler, ben eskiden sevgilim yoktu, günah diye sevgili dinmiyorduk, sonra madem sevgilim yok dedim bari evleneyim, biriyle tanıştım alelacele ozamanlar zircahilim, kız bana tekmeyi bir koydu, ondan sonra yılmadım alelacele başka birini buldum, mutsuz bir evlilik yaptım, yani demek istediğim gönül işlerinde acele etme, birde anlayamıyorsun insanları tanıyamıyorsun, bu iyi insan diyorsun, oda kötü çıkıyor, onun için ben aşk meşk işlerinden pek anlamam, şunu biliyorum eğer sen, kendini geliştirirsen kendi seviyende iyi bir arkadaş edinirsin, biz sürünüyoruz, biz mutlu olamadık, çünkü ben çok geç adandım, yıllarca cahil yaşamışız, bilmiyorum bundan sonra talih döner mi ? iğneyle kuyu kazıyorum
 
Etrafınızdakilerin hepsi genelde andrapod dur. Belki pislam batağından kurtulmuş herhangi uyanmış insanlar içlerinde yer alsa da geneli andrapod dur. Sizin gibi insani nezaketi algılayamayan kişilerin
(andrapod ların) arasında size
"Gidin, sosyalleşin." demiyorum, ama en azından kendinizi yalnızlığa hapsetme gibi bir düşünceye de girmeyin lütfen.
 
Aseksüellik cadı gücümüzü kullanamamamız için oluşturulmuş bir yeni çağ oyuncağıdır. Yöneliminizi değiştiremezsiniz, aynı cinsiyet gibi doğuştandır.
Cadı gücü ne anlama geliyor ? kulağa ilginç geliyor
 
Esenlikler.

Sizin yaşınızı, kişiliğinizi tam olarak bilmem; fakat yine de bazı konularda fazlasıyla acı çekerek deneyim kazanmış birisi olarak size tavsiyeler ve bazı durumların muhtemel açıklamasını vermek istiyorum. Bunu hayat tavsiyesi olarak görebilirsiniz, boş gevezelik olarak görebilirsiniz; en nihayetinde benim amacım bazı konularda edindiğim deneyimi derleyip toplayıp paylaşmak.

Yıllardan beri gaddar ve acımasız biri olmak istemişimdir; sadece kendi halinde takılan, karşımdaki insan bir bardak suya bile muhtaç olsa görmezden gelecek birisi. Ama bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu anladım. Birinin ne zaman yardıma ihtiyacı olsa, ilk ben yardıma koşarım. Biri borç mu istiyor? Param olmasa bile veririm. Biri aç mı? Yemeğim olmasa bile veririm. Taşınması gereken bir şey mi var? İşim olsa bile taşırım. Ve bu, artık iyilikten çok enayilik durumuna geliyor ve bu huyumdan nefret ediyorum. Bir mizantropi olarak nasıl oluyor da dışarıda güler yüzlü ve yardımsever olabiliyorum? Bazen düşünüyorum; eğer sadece kendini umursayan kötü biri olursam, bu sefer de Yahudilerden farkım kalmaz. Fakat hiçbir iyilik cezasız kalmaz.
Bakın, geçmişte ben de böyle hissediyordum. Bu daha çok duygusal olgunluğa erişmemekten ve bazı şeyleri deneyim etmemiş olmaktan kaynaklanıyor. İlk olarak şunu bilin ki bir insan olarak ulaşabileceğiniz gaddarlığın bir sınırı var, ruhani olarak seviyeniz yerlerde sürünmüyorsa asla insan müsveddesi olamazsınız. Bu evrende her şey dengede durmak zorundadır, mesela bakın; Lord Andras ve Lord Alastoras 'ilahi öfkenin tezahürü' olmuş Tanrılardır, çok korkutucu gözüküyor değil mi? ama öyle değil. Bu Tanrılarımız düşman için ne kadar acımasızsa kendi evlatları için de o derece sevecenlerdir.

Yardıma koşma meseleniz sizin içsel hesaplaşmanızın dışavurumu olabilir. Kötü düşüncelerinizi iyi eylemlerle telafi etmek istiyorsunuz, gayet olması mümkün. Tek dikkat etmeniz gereken enayilik sınırını geçmemek, bunu da hayatınızda en değerli şeyin siz olduğunuzu anlayarak öğrenmelisiniz. İnsanlar iyidir, güzeldir, çok tatlılardır ve bazıları harika şeyleri; kurtarılmayı hak ederler. Buna emek vermek asil bir eylemdir, fakat işi enayilik noktasına getirmeyin.

Gaddar olmayı istemek ise sevgi duygusunu hissetmemiş olmaktan ve bazı konularda duyguların etkisini göz ardı etmekten geliyor. Bakın, aileniz sizi çok seviyor olabilir; çevrenizde sevilip sayılan birisi olabilirsiniz. Fakat siz bir canlıya, bir insana ya da başka bir şeye karşı yoğun bir sevgi duymadıysanız bu konuda eksik kalmışsınız demektir. Ben de böyleydim, bahsettiğim yoğun sevgiyi yaşadım; düşünce yapım da bu doğrultuda değişti.

Tanımadığım insanlara iyilik yaparken bir beklentim olmuyor. İyiliğin ödülü, iyilik yapmaktır. Fakat bu, arkadaşlık ve ilişki içinde olunca nankörlük oluşuyor. İnsanlar genelde yaptığınız ve beraber yaşadığınız %80'lik iyi kısma bakmaz, sadece %20'lik hatalarınızı görür. Ve böyle olunca bana insan ilişkileri zaman kaybı gibi geliyor. Niye uğraşayım öyleyse?

Değişim istiyorum. Bir insan, duygularını yok edebilir mi? Üzüntü ve nefret gibi, sevgi ve özlem gibi... Bunlar ruhun bir parçasıdır sonuçta. Bir çalışma ile yok olabilir mi?
"Sadakatin ödülü kendisidir", "Fedakarlığın ödülü kendisidir", "İyiliğin ödülü kendisidir" gibi laflar güzel gözüküyor olabilir fakat bir noktada bana buram buram Hristiyanlık enerjisi hissettiriyorlar. İyilik yapıp iyilik görmek, saygı gösterip saygı göstermek karşılıklıdır; nankörlük falan da değildir bu. Diyelim çok sevdiğiniz birisini hep el üstünde tutarak iyilik yapıyorsunuz, uzun yıllar böyle devam ediyor fakat karşılık görmüyorsunuz. Burada istediğiniz iyilik nankörlük değil gerekliliktir, eğer bunu görmüyorsanız sorun sizde de değildir. Sorun ne zaman sizde olur? buna devam ederseniz, bu enayiliktir. Bunun devamında toksik bir insan ilişkisi elde etmiş olursunuz, elinize yalnızca bu geçer.

Duygular öğretmendir, yok etmenin tek yolu da ruhsal olarak düşmekten geçer. Budist öğretiler bunu teşvik eder.

Babamız Satanas dahi üzüntüyü yaşadı;
Ve ben ki başta ağlayanım...
-Esenlik Onun Üzerine Olsun
Nefret etmeyi iliklerine kadar hissetti;
Benim irademe karşı çıkanları başka bir dünyada cezalandırırım.
-
Kitab-ı Celve
Sevginin en büyüğünü deneyimledi.

O bunları yaşayarak Tanrılık seviyesine ulaştı. Siz bunu istiyorsanız ki Satanist olmanın amacı budur, siz de yaşayacaksınız. Bundan kurtuluşunuz yok, yaşadığınız şeyler zayıflık değil sizi geliştiren bir deneyim olarak ruhunuza işleyecek. Ruhunuz böyle büyüyecek. Uğraşacaksınız, çünkü deneyim edeceksiniz; kötüyü bileceksiniz ki iyi geldiğinde onu kucaklayasınız.
Uzun lafın kısası, yalnızlığa alışmak ve bunu kucaklamak istiyorum. Ne kadar bir dost ve eş istesem de bunun mümkün olacağını sanmıyorum. Yalnızlık, sigara ve alkolden bile daha zararlı olabiliyor. Çünkü hayatta ne yapsam sürekli yalnız oluyorum. Bir aktivite yapmak istesem, her şeyi yalnız yapıyorum. Siz değerli kardeşlerim, bana "git sosyalleş" diyebilirsiniz; daha önce denedim ve işe yaramıyor. Ben, 450 takipçisi olan, her önüne gelenle konuşan fosforlu Pelinsu değilim. Kendi kafamda birini de bulamadım şu ana kadar ve yalnızlığa da alışamıyorum. Ama kendi halimde yaşamak istiyorum. Ne yapmam gerekiyor?
Olur öyle şeyler, bakın ben de yalnızım. Bir noktada bu ayrımı bilmeniz gerekiyordu, belki adını koyamamışsınızdır ama anlatayım. Asosyallik bir kişilik durumudur, yalnızlık tercih edilen şeydir; kimsesizlik ise başa bela olan şeydir. Bizler kimsesiz olabiliriz, bunun sebebi sevilmeyen insanlar olmamızdansa negatif etkiler, enerjiler, karmalar olabilir; belki de niş zevklerimiz olduğu için böyledir. Bu sorun kişiden kişiye değişir ve üstüne düşünerek sorunun kaynağını bulabilirsiniz. Ayrıca terapiste gitmekten çekinmeyin, bazı insanlar bundan büyük fayda görüyor.

Ben sosyal değildim, sosyalleştim; kafama göre birini buldum, lakin kimsesizlik hissi halen daha peşimi bırakmadı. Bir noktadan sonra kendinizle ilgili çoğu şeyi düzelteceksiniz, belki yine aradığınızı bulamayacaksınız; fakat sorunun sizde olmadığını apaçık göreceksiniz.

Yönelim için sorumsa şu: Bir insan lezbiyen diyelim. Bu kişi, geçmiş hayatında da mı bu yönelime sahiptir, yoksa her yaşamda bu değişiklik gösterir mi? Ve değiştirilmesi mümkün müdür?
Benim yönelimim tam olarak heteroseksüel mi yoksa biseksüel mi olduğumu bilmiyorum, fakat aseksüel olmak isterdim.
3.cinsiyet ve bu yönelimler ruha işlemiştir, bu insanların sayısı o kadar fazla değildir. Günümüzde kendini böyle tanımlayan insanların derdi nedir biliyor musunuz? sorunun cevabını kendiniz vermişsiniz. "Öyle olmak istiyorlar". Onlar da aseksüel, lezbiyen ya da Optimus Prime olmak istiyor çünkü günümüz modası bu; böyle insanlar kimi zaman övgüye değer hiç bir yeteneği olmayan kişiler oluyor ki yoksunluğunu çektikleri saygıyı bu şekilde görmek için olmadıkları insanlar gibi davranıyorlar.

Cadı gücü ne anlama geliyor ? kulağa ilginç geliyor
Orgazm sizin büyü yapmanızı sağlayacak enerjinizi, yaşam enerjinizi arttırır. Orgazm enerjisi çok güçlüdür ve cinsellikle ortaya çıkar. Farklı kültürlerde buna Vril, Prana, Cadı Gücü gibi isimler verilmiş.
 
Etrafınızdakilerin hepsi genelde andrapod dur. Belki pislam batağından kurtulmuş herhangi uyanmış insanlar içlerinde yer alsa da geneli andrapod dur. Sizin gibi insani nezaketi algılayamayan kişilerin
(andrapod ların) arasında size
"Gidin, sosyalleşin." demiyorum, ama en azından kendinizi yalnızlığa hapsetme gibi bir düşünceye de girmeyin lütfen.
Bunu bilmek sadece bana mı felaket bir acı veriyor bilmiyorum, vicdan parçalayıcı bir şey bu. Hayatımızın merkezine kendimizi koymamızı gösteren çok ciddi bir uyarı, gelişime odaklanıp başkalarına bağlanmamak için yegane sebep. Fakat bilmiyorum, halen iç parçalayıcı.

Mesela diyelim, Andrapod olmaktan uzak gözüken birisini tanıdınız. SS olma potansiyeli taşıdığını sezdiniz, onunla zaman geçirdiniz, bağlandınız ve sevgi hissettiniz. Fakat bir noktadan sonra o içgüdüsel olarak gelişime karşı çıkıyor, emekleriniz boşa gidiyor, yavaş yavaş aşağı seviyeye düşüp gözünüzden kayboluyor. Bu da büyük bir deneyim katar insana fakat yine de iç parçalayıcı. O kadar sevdiğiniz birisinin, sevgilinizin, eşinizin, annenizin, babanızın ya da sevgi duygusunu hissettiğini herhangi bir şeyin kendi elinizden kayması çok acı verici. Bir şey yapmazsanız o kadar üzmez, fakat tüm emeklerinize rağmen elinizden kayıp giderse çekeceğiniz acı fiziksel acı gibi bir şeye dönüşüyor. Elbette birisini kurtarma yükümlülüğü bize ait değil, fakat sevebilir ve bunu isteyebiliriz; asil bir düşünce. Yine de o istemezse yapılacak bir şey yok. O kadar sevdiğiniz bir kişinin eninde sonunda Etere karışacağını bilmenin acısını çekeceksiniz.

Durum fecaat. Yine de insanı kendisini kurtarma konusunda teşvik eden olumlu bir yanı var. İnsanları kurtarmak isteyebiliriz ama önce biz kendimizi kurtarmış olmalıyız.
 
Bunu bilmek sadece bana mı felaket bir acı veriyor bilmiyorum, vicdan parçalayıcı bir şey bu. Hayatımızın merkezine kendimizi koymamızı gösteren çok ciddi bir uyarı, gelişime odaklanıp başkalarına bağlanmamak için yegane sebep. Fakat bilmiyorum, halen iç parçalayıcı.

Mesela diyelim, Andrapod olmaktan uzak gözüken birisini tanıdınız. SS olma potansiyeli taşıdığını sezdiniz, onunla zaman geçirdiniz, bağlandınız ve sevgi hissettiniz. Fakat bir noktadan sonra o içgüdüsel olarak gelişime karşı çıkıyor, emekleriniz boşa gidiyor, yavaş yavaş aşağı seviyeye düşüp gözünüzden kayboluyor. Bu da büyük bir deneyim katar insana fakat yine de iç parçalayıcı. O kadar sevdiğiniz birisinin, sevgilinizin, eşinizin, annenizin, babanızın ya da sevgi duygusunu hissettiğini herhangi bir şeyin kendi elinizden kayması çok acı verici. Bir şey yapmazsanız o kadar üzmez, fakat tüm emeklerinize rağmen elinizden kayıp giderse çekeceğiniz acı fiziksel acı gibi bir şeye dönüşüyor. Elbette birisini kurtarma yükümlülüğü bize ait değil, fakat sevebilir ve bunu isteyebiliriz; asil bir düşünce. Yine de o istemezse yapılacak bir şey yok. O kadar sevdiğiniz bir kişinin eninde sonunda Etere karışacağını bilmenin acısını çekeceksiniz.

Durum fecaat. Yine de insanı kendisini kurtarma konusunda teşvik eden olumlu bir yanı var. İnsanları kurtarmak isteyebiliriz ama önce biz kendimizi kurtarmış olmalıyız.
Merhamet ve vicdan biz insanlara özel olan duygulardandır. Doğamız gereği insanlara bu şekilde yaklaşmamız oldukça normal ve kahramancadır. Son paragrafınızda aklıma altta yazdığım şarkı sözlerini getirdi

"If you need a hero
Just look in the mirror
No one's gonna save you now
So you better save yourself"
 
Merhamet ve vicdan biz insanlara özel olan duygulardandır. Doğamız gereği insanlara bu şekilde yaklaşmamız oldukça normal ve kahramancadır. Son paragrafınızda aklıma altta yazdığım şarkı sözlerini getirdi

"If you need a hero
Just look in the mirror
No one's gonna save you now
So you better save yourself"
Bu durumu ilk kez bu kadar derin hissederek yaşadım. Klişe hayat tavsiyeleri vardır "Önce Can sonra Canan" gibi, fakat bunları bizzat deneyim etmeden anlamamız çok zor.

Mesela bir yıl kadar önce şöyle bir gönderi paylaştım. İyi bir arkadaş, yer yer çok güzel anılar yaşıyorsunuz fakat onun basit bir kusurunu dahi çözmek için emek verdiğinizde geri tepiyor. Bir şekilde olmuyor, bu 'aşağılık' yönleri bir törpü gibi törpüleyemiyorsunuz. Sonuç olarak o kişi size istemeden de olsa zarar veriyor, ruhunuza hasar veriyor; burada onu bırakmak ve kendi yolunuza bakmak zorunda kalıyorsunuz.

Sonra başka birisi geliyor, en yakınınız oluyor; size özendiği için sizin güzelliğinizi size yansıtıyor ve doğal olarak "Ruhumun parçası!" diye sevinip ona sımsıkı sarılıyorsunuz. Fakat sonra? o da dibe çekiliyor, onu da kurtaramıyorsunuz. Sımsıkı sarıldığınız bir şey eriyip akıyor, kendisi için çok fedakarlıklar yaptığınız kişi kayıp gidiyor. Burada kim suçlanabilir? kahramanlık yapmak isteyen biz mi yoksa yavaşça dibe batan ve suyun yüzüne çıkmak için çırpınmayı bile yapamayan karşı taraf mı?

Karşı taraf pekala suçlanabilir, fakat bunu söylediğimde de Sonne Bey'in bana aktardığı bir söz aklımda çınlayıp duruyor.
Kurtarılmak istemeyenin kaç defa kurtarıldığının bir önemi yoktur, kendisi de bunu umursamaz zaten.
Ben hayatımda özel bir konuma koyduğum insanları el üstünde tutan ve onlara karşı sorumluluk hisseden birisiyim. Fakat bir noktada, bir kişiyi ne kadar seversek sevelim kendi iyiliğimiz için onu da feda etmemiz; elimizden yavaş yavaş kayıp bu süreci izlemektense bir anda kollarımızı ve avucumuzu açıp bizim onları bırakmamız gerekiyor. Acı, hem de çok acı bir his fakat insan en çok kendinden sorumlu olmalı.
 
Bence insan iyiliğe ve güzelliğe odaklanmalı, kötülük zaten bunları korumak için gerekli bir araç. Barış için savaş. Ayrıca normalde hata yapmaktan korkan biriydim ama bunun güzel şeyleri deneyimlememin önüne geçtiğini fark ettim, aslında mutluluğu bozmaktan korkuyormuşum. Bilemiyorum.. hata yapma korkusu için boş bir şey, aynı kötülük gibi. Gerçek anlam güzel şeylerde. O yüzden savaşmak istemem ama barışın bozulmasından korkarım ve onu korumak için gerekirse savaşırım. Bence birçok şey bunlarda gizli ve herkes bunları anlamalı.
 
Bunu bilmek sadece bana mı felaket bir acı veriyor bilmiyorum, vicdan parçalayıcı bir şey bu. Hayatımızın merkezine kendimizi koymamızı gösteren çok ciddi bir uyarı, gelişime odaklanıp başkalarına bağlanmamak için yegane sebep. Fakat bilmiyorum, halen iç parçalayıcı.

Mesela diyelim, Andrapod olmaktan uzak gözüken birisini tanıdınız. SS olma potansiyeli taşıdığını sezdiniz, onunla zaman geçirdiniz, bağlandınız ve sevgi hissettiniz. Fakat bir noktadan sonra o içgüdüsel olarak gelişime karşı çıkıyor, emekleriniz boşa gidiyor, yavaş yavaş aşağı seviyeye düşüp gözünüzden kayboluyor. Bu da büyük bir deneyim katar insana fakat yine de iç parçalayıcı. O kadar sevdiğiniz birisinin, sevgilinizin, eşinizin, annenizin, babanızın ya da sevgi duygusunu hissettiğini herhangi bir şeyin kendi elinizden kayması çok acı verici. Bir şey yapmazsanız o kadar üzmez, fakat tüm emeklerinize rağmen elinizden kayıp giderse çekeceğiniz acı fiziksel acı gibi bir şeye dönüşüyor. Elbette birisini kurtarma yükümlülüğü bize ait değil, fakat sevebilir ve bunu isteyebiliriz; asil bir düşünce. Yine de o istemezse yapılacak bir şey yok. O kadar sevdiğiniz bir kişinin eninde sonunda Etere karışacağını bilmenin acısını çekeceksiniz.

Durum fecaat. Yine de insanı kendisini kurtarma konusunda teşvik eden olumlu bir yanı var. İnsanları kurtarmak isteyebiliriz ama önce biz kendimizi kurtarmış olmalıyız.
Bana acıdan çok korku hissettiriyor. İnsanlıktan uzak oldukları ve çoğunun muhakeme yeteneği dahi olmadığı için genelde mesafeli oluyorum.

Üzülmenize gerek yok, Daemonica Bey. Ne de olsa Tanrı/çalar sizi ve "sevdiklerinizin" ruhlarını koruyacaktır. Zaten sevdiğiniz kimse asla tamamen yok olmayacak; bunu kendinize hatırlatmanızı isterim.

Ben bu yılda, benim için çok değerli bir dostumun iyiliği için babamıza danıştım. Onun da bir SS olması için ricada bulundum. (23 Aralık Günü) kendisi gerçekten cahillikten uzak, uyanmış bir insan umarım hepinizin birer uyanmış eşi dostu sevgilisi olur kardeşlerim.

Ve son olarak belli bir seviyeye gelene kadar öncelik siz olmalısınız. İyiliği ve bilgiyi paylaşmak, çevrenizi ve sevdiklerinizin de ruhani gelişimin fışkırdığı bu yolda beraber yürümek istediğinizi biliyorum ama bunları kendileri keşfetmeli tıpkı bizim gibi. Kendinizi üzmeyin Daemonica Bey'sizi tanımasam da benim için bir abi gibisiniz☺️
 
O bunları yaşayarak Tanrılık seviyesine ulaştı. Siz bunu istiyorsanız ki Satanist olmanın amacı budur, siz de yaşayacaksınız. Bundan kurtuluşunuz yok, yaşadığınız şeyler zayıflık değil sizi geliştiren bir deneyim olarak ruhunuza işleyecek. Ruhunuz böyle büyüyecek. Uğraşacaksınız, çünkü deneyim edeceksiniz; kötüyü bileceksiniz ki iyi geldiğinde onu kucaklayasınız.
Evet. Bana kalırsa iki tür acı var zaten. İlki kişiye deneyim kazandıran türden, gerçekten anlamlı acılar. Bunların hepsi mutluluk ve mükemmellik için en temelde, diğer tür acılar ise umutsuzluk barındırıyor.

Acı çekerek doğruyu öğreniyoruz ki doğru şeyler yaratabilelim. Bu yüzden acı bir tür öğretmendir, bize doğruyu öğreten. Mutluluk bizim acılara katlanmamızın ödülü/sonucu değil, acılar bizim mutluluk beklentimizin sonucudur. Bunlar gerçekten güzel bakış açıları.
 
Ben bundan sonra mutsuz olmak istemiyorum, bir tatile gidemedim doya doya yatamadım her sabah erkenden kalkıyorum, 12 de yatıyorum 7.30 da kalkıyorum, monoton bir hayatım var, gezme bilmem eğlenme bilmem, tek bildiğim sürekli çalışmak, çalışıyoruz da boşuna paranın değeri yok, televizyonda gördüm zenginler biftek yiyor, biz tavuk döner, bir arabam bile yok, böyle hayatmı olur, bizemi denk geldi, hiçmi mutlu olamıcaz, ekmeğe zam geldi, bunları niye anlatıyorum bunlar benim ruhaniyetimi etkiliyor,
moralim bozuluyor, ne oluyor çok çalışıyorum enflasyonla mücadale ederken yorgun düşüyorum meditasyon yapamıyorum, bakın kızcağız markette çalışırken taciz ediliyor, üç kuruş kazanmak için, bu bize revamı, biz SS iz bizim moralimi bozulmaması lazım, acı niye çekecem ben acı çekmek istemiyorum,rahat rahat uyumak istiyorum, sabah kalkıp kestane balı, tereyağ bal kaymak yemek istiyorum, sonra elimi kolumu sallayarak gezmek istiyorum, ramazanda sigara içiyorum diye beni bile taciz ediyorlar, mahalle baskısı yaşıyorum
 
Ben bundan sonra mutsuz olmak istemiyorum, bir tatile gidemedim doya doya yatamadım her sabah erkenden kalkıyorum, 12 de yatıyorum 7.30 da kalkıyorum, monoton bir hayatım var, gezme bilmem eğlenme bilmem, tek bildiğim sürekli çalışmak, çalışıyoruz da boşuna paranın değeri yok, televizyonda gördüm zenginler biftek yiyor, biz tavuk döner, bir arabam bile yok, böyle hayatmı olur, bizemi denk geldi, hiçmi mutlu olamıcaz, ekmeğe zam geldi, bunları niye anlatıyorum bunlar benim ruhaniyetimi etkiliyor,
moralim bozuluyor, ne oluyor çok çalışıyorum enflasyonla mücadale ederken yorgun düşüyorum meditasyon yapamıyorum, bakın kızcağız markette çalışırken taciz ediliyor, üç kuruş kazanmak için, bu bize revamı, biz SS iz bizim moralimi bozulmaması lazım, acı niye çekecem ben acı çekmek istemiyorum,rahat rahat uyumak istiyorum, sabah kalkıp kestane balı, tereyağ bal kaymak yemek istiyorum, sonra elimi kolumu sallayarak gezmek istiyorum, ramazanda sigara içiyorum diye beni bile taciz ediyorlar, mahalle baskısı yaşıyorum

Daha iyi bir iş sahibi olma şansınız var mı acaba abi ? kendinizi devlet kapısına atsanız çok güzel olur aslında ben çok görüyorum insanlar 30 40 yaşında üniversite okuyor en azından kpss'ye girip memur olsanız ? hiçbir SS abimin ve kardeşimin kötü bir hayat yaşamasını istemiyorum
 
Ben bundan sonra mutsuz olmak istemiyorum, bir tatile gidemedim doya doya yatamadım her sabah erkenden kalkıyorum, 12 de yatıyorum 7.30 da kalkıyorum, monoton bir hayatım var, gezme bilmem eğlenme bilmem, tek bildiğim sürekli çalışmak, çalışıyoruz da boşuna paranın değeri yok, televizyonda gördüm zenginler biftek yiyor, biz tavuk döner, bir arabam bile yok, böyle hayatmı olur, bizemi denk geldi, hiçmi mutlu olamıcaz, ekmeğe zam geldi, bunları niye anlatıyorum bunlar benim ruhaniyetimi etkiliyor,
moralim bozuluyor, ne oluyor çok çalışıyorum enflasyonla mücadale ederken yorgun düşüyorum meditasyon yapamıyorum, bakın kızcağız markette çalışırken taciz ediliyor, üç kuruş kazanmak için, bu bize revamı, biz SS iz bizim moralimi bozulmaması lazım, acı niye çekecem ben acı çekmek istemiyorum,rahat rahat uyumak istiyorum, sabah kalkıp kestane balı, tereyağ bal kaymak yemek istiyorum, sonra elimi kolumu sallayarak gezmek istiyorum, ramazanda sigara içiyorum diye beni bile taciz ediyorlar, mahalle baskısı yaşıyorum
Ekonomik konuları ben de sorun ediyorum, çok belirsiz ve dengesiz konular.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top