Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Anı/Tecrübe Anlatma Başlığı

Aristeia

New member
Joined
Dec 31, 2024
Messages
29
Anıları ve başkalarının tecrübelerini dinlemeyi çok seven birisi olarak bir SS'i dinlemeyi çok isterdim. Gizliliği ihlal etmeden anılar anlatsak nasıl olur? Hem belki başka SS'lerin yaşadıklarına bakarak bir şeyler de öğrenebiliriz.

Benim öyle çok güzel anılarım yok ama başkalarının anlatacağı şeyleri dört gözle bekliyorum. LÜTFEN BİR ŞEYLER ANLATIN.
 
Tanrılarımızın güç ritüellerini gerçekleştirin. Onlar size kadim olanı anlatacaktır.
Bu mesajın mantığını hala kavrayamadım. Bayağı fena yobaz bir müslüman havası var.

''Ne anısı oğlum? Eğlenmeye mi geldik buraya. RTR spamlemeye ve güç ritüeli yapmaya devam et. Normal konular hakkında konuşmak yasak burada''
 
Bu mesajın mantığını hala kavrayamadım. Bayağı fena yobaz bir müslüman havası var.

''Ne anısı oğlum? Eğlenmeye mi geldik buraya. RTR spamlemeye ve güç ritüeli yapmaya devam et. Normal konular hakkında konuşmak yasak burada''
Mantık şu hocam: anıyı şunu bunu boşver, kafanı bunlara meşgul etme; gelişimine odaklan, güç ritüellerine odaklan. Sen geliştikçe kendi anını kendin yaratacaksın zaten.
 
Sanırım millet fazla utangaç ya da anlatacak bir şey yaşamamışlar. Sessizliği bozup ilk anıyı anlatan ben olayım:

Kimya bölümü öğrencisi olmanın bazı kaçınılmaz yan etkileri vardır. Bunlardan biri de burnunun zamanla bir gaz kromatografisi dedektörü gibi çalışmaya başlamasıdır. Ancak bu aşamaya gelmeden önce genellikle bir veya birkaç toksik deneyime maruz kalman gerekir.

Organik kimya laboratuvarında esterleşme tepkimeleri üzerine çalışıyorduk. Amaç karboksilik asitler ve alkolleri uygun katalizör eşliğinde birleştirerek hoş kokulu esterler sentezlemekti. Vanilin benzeri aromalar, muz ya da çilek kokusu gibi hoş bileşikler oluşturmayı hedefliyorduk. Ancak benim sentez sürecim beklenenden biraz daha boktan geçti.

Deney öncesinde hocamız “kafanıza göre reaktifleri karıştırmayın” diye uyardı. Ben de tabii ki teorik bilgime güvenerek dediğini çok sallamadan işe koyuldum. Ancak elimdeki tiyoalkol türevlerinden birini (hala ne olduğunu bilmiyorum, muhtemelen etantiyol falandı) karışımın içine fazla düşünmeden ekledim.

Başlangıçta hiçbir şey olmadı. Fakat birkaç saniye sonra havada belirgin bir gaz difüzyonu başladı. Önce burun mukozamı tahriş eden keskin bir koku hissettim. Ardından laboratuvar ortamı hızla kötüleşti. Çürük yumurta, yanmış kauçuk ve kokmuş soğan kokusu her yeri ele geçirmişti. Tüm bunların birleşimiyle gaz maskesi gerektiren bir atmosfer yaratmıştım. Birileri zombiye dönüşmedi diye seviniyorum. Metro ya da Stalker evrenine geçiş yapmış olabilirdik.

Sınıfta önce sessizlik oldu, ardından kaotik bir öksürük dalgası yayıldı. Birisi “hocam çok kötü kokuyor, kusacağım ıyyyy” falan diye zırladı. Hoca ise anında burnunu kapatıp “laboratuvarı boşaltın” komutunu verdi.

Ben hala oluşan reaksiyonu analiz ederken hocamız yanıma geldi. Yüzündeki dehşet ifadesinden durumun ne kadar vahim olduğunu anladım. “naptın oğlum sen” diye sordu. Masum bir ifadeyle, “hocam sadece şu iki bileşiği karıştırdım” dedim. Hoca bir an duraksadı, ardından gözleri büyüdü. “tioester mi sentezledin cidden? o kadar uyardım bir de kafanıza göre karıştırmayın diye. laboratuvarın amına koydun, kim havalandıracak burayı şimdi?”

Laboratuvar tahliye edildi. Egzoz sistemleri ve pencereler sonuna kadar açıldı ama koku polimerleşmiş gibi kalıcıydı. Birkaç saat sonra ortam biraz daha temizlendiğinde dersler normale döndü. Millet bilerek o sentezi yapıp herkesi öldürmeye çalıştığımı falan düşündü ve tetikçi ilan edildim.

Almamız gereken ders: Tiyo- ile başlayan her şeyden uzak dur.
 
Mantık şu hocam: anıyı şunu bunu boşver, kafanı bunlara meşgul etme; gelişimine odaklan, güç ritüellerine odaklan. Sen geliştikçe kendi anını kendin yaratacaksın zaten.
Niye boş versin? Kız masum bir şekilde SS'lerin anılarını dinlemek istediğini söylemiş. İnsanların birbirine tecrübelerini ve anılarını anlatmasından daha doğal bir şey yok. Niye bunu yanlış ve uzak durulması gereken bir şeymiş gibi gösteriyorsun? Sanki kız ''hadi orgy yapalım'' falan dedi.
 
Niye boş versin? Kız masum bir şekilde SS'lerin anılarını dinlemek istediğini söylemiş. İnsanların birbirine tecrübelerini ve anılarını anlatmasından daha doğal bir şey yok. Niye bunu yanlış ve uzak durulması gereken bir şeymiş gibi gösteriyorsun? Sanki kız ''hadi orgy yapalım'' falan dedi.
Burada tartışmamız gerçekten anlamsız fakat şu şekilde açıklamam daha doğru olur kendimi: Bu kesinlikle yanlış ve kötü bir şey değil. "Benim öyle çok güzel anılarım yok ama başkalarının anlatacağı şeyleri dört gözle bekliyorum. LÜTFEN BİR ŞEYLER ANLATIN." demiş dostumuz kendisinin anısı olmadığından bahsetmiş bende bir yol olarak buna güç ritüellerine odaklanması gerektiğini söyledim. İnsanlar genelde inançtan düştüğünde başkalarından bir şeyler duymak, umut almak ister. Bu dostumuzda muhtemelen böyle hissetti fakat hiçbir anı y*hudi lanetinden doğan şüphe hissini gideremez bende buna karşılık yine tanrılarımızın güç ritüellerini önerdim. Amacım kimseyi kırmak asla değil, tabii ki birbirimize bir şeyler anlatabiliriz esen kalın.
 
Burada tartışmamız gerçekten anlamsız fakat şu şekilde açıklamam daha doğru olur kendimi: Bu kesinlikle yanlış ve kötü bir şey değil. "Benim öyle çok güzel anılarım yok ama başkalarının anlatacağı şeyleri dört gözle bekliyorum. LÜTFEN BİR ŞEYLER ANLATIN." demiş dostumuz kendisinin anısı olmadığından bahsetmiş bende bir yol olarak buna güç ritüellerine odaklanması gerektiğini söyledim. İnsanlar genelde inançtan düştüğünde başkalarından bir şeyler duymak, umut almak ister. Bu dostumuzda muhtemelen böyle hissetti fakat hiçbir anı y*hudi lanetinden doğan şüphe hissini gideremez bende buna karşılık yine tanrılarımızın güç ritüellerini önerdim. Amacım kimseyi kırmak asla değil, tabii ki birbirimize bir şeyler anlatabiliriz esen kalın.
Özellikle son sözleriniz çok fazla doğru. Hiçbir anı yahudi lanetinden doğan şüphe hissini gideremez. Zor zamanlarda kafa karışıklığı ve unutkanlık hissini vermekte korkunçlar.
 
Özellikle son sözleriniz çok fazla doğru. Hiçbir anı yahudi lanetinden doğan şüphe hissini gideremez. Zor zamanlarda kafa karışıklığı ve unutkanlık hissini vermekte korkunçlar.
Güzel yorumun için teşekkür ederim. Benimde gerçekten yeni yeni kavrayabildiğim bir olgu oldu bu.( Lord Thoth'un ritüelini yaparken kavradığımı söylemem lazım.) Bence parantez içine yazdığım şeyde bir SS anısı sayılır. :)
 
Burada tartışmamız gerçekten anlamsız fakat şu şekilde açıklamam daha doğru olur kendimi: Bu kesinlikle yanlış ve kötü bir şey değil. "Benim öyle çok güzel anılarım yok ama başkalarının anlatacağı şeyleri dört gözle bekliyorum. LÜTFEN BİR ŞEYLER ANLATIN." demiş dostumuz kendisinin anısı olmadığından bahsetmiş bende bir yol olarak buna güç ritüellerine odaklanması gerektiğini söyledim. İnsanlar genelde inançtan düştüğünde başkalarından bir şeyler duymak, umut almak ister. Bu dostumuzda muhtemelen böyle hissetti fakat hiçbir anı y*hudi lanetinden doğan şüphe hissini gideremez bende buna karşılık yine tanrılarımızın güç ritüellerini önerdim. Amacım kimseyi kırmak asla değil, tabii ki birbirimize bir şeyler anlatabiliriz esen kalın.
Aristeia'nın "şüphe içindeyim, lütfen bana Satanizm ile ilgili anılarınızı anlatın ki şüphem geçsin." tarzında bir beyanı mı var da ben fark edemedim? Arkadaşımız spesifik olarak Satanizm ile ilgili anıları dinlemek istiyorum diye bir şey dememiş. Anıları ve başkalarının tecrübelerini dinlemeyi çok seven birisi olarak demesinden bunu anlayabiliyoruz.

Yazdıklarının tamamı senin kendi çıkarımların.
 
Uzatmanın bir anlamı yok; kötü bir niyet olmadığı açık ama sadece böyle tartışarak konunun amacından sapıp, aslında konuyu kirletmiş oldunuz. İlgili gönderiler onaylanmayacaktır.
 
Uzatmanın bir anlamı yok; kötü bir niyet olmadığı açık ama sadece böyle tartışarak konunun amacından sapıp, aslında konuyu kirletmiş oldunuz. İlgili gönderiler onaylanmayacaktır.
Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı kusura bakmayınız Sonne bey ve diğer dostlarım esen kalın.
 
Bu başlık sakıncalı bir başlık mı? Tartışma çıkmasından ve kimsenin bir şey anlatmamasından dolayı soruyorum. Tabii ki kimse bir şey anlatmak zorunda değil ama kimse bir şey anlatmıyorsa demek ki bildikleri bir şey vardır. Problem varsa yetkililer isterse başlığı silebilir.

Açıklama yapmak istiyorum: Tartışmaya sebep olduğum için özür dilerim. Niyetim sadece insanların anılarını ve tecrübelerini dinlemekti. Dediğim gibi anı dinlemeyi çok seviyorum ve Satanist'lerin anılarını özellikle dinlemek isterim. O yüzden böyle bir başlık açmak istemiştim. Dinimle ilgili herhangi bir inanç ve sevgi eksikliğim yok. Satanizm'e sonuna kadar bağlıyım ve bu bağın kopabilmesi imkansız.

Sanırım millet fazla utangaç ya da anlatacak bir şey yaşamamışlar. Sessizliği bozup ilk anıyı anlatan ben olayım:

Kimya bölümü öğrencisi olmanın bazı kaçınılmaz yan etkileri vardır. Bunlardan biri de burnunun zamanla bir gaz kromatografisi dedektörü gibi çalışmaya başlamasıdır. Ancak bu aşamaya gelmeden önce genellikle bir veya birkaç toksik deneyime maruz kalman gerekir.

Organik kimya laboratuvarında esterleşme tepkimeleri üzerine çalışıyorduk. Amaç karboksilik asitler ve alkolleri uygun katalizör eşliğinde birleştirerek hoş kokulu esterler sentezlemekti. Vanilin benzeri aromalar, muz ya da çilek kokusu gibi hoş bileşikler oluşturmayı hedefliyorduk. Ancak benim sentez sürecim beklenenden biraz daha boktan geçti.

Deney öncesinde hocamız “kafanıza göre reaktifleri karıştırmayın” diye uyardı. Ben de tabii ki teorik bilgime güvenerek dediğini çok sallamadan işe koyuldum. Ancak elimdeki tiyoalkol türevlerinden birini (hala ne olduğunu bilmiyorum, muhtemelen etantiyol falandı) karışımın içine fazla düşünmeden ekledim.

Başlangıçta hiçbir şey olmadı. Fakat birkaç saniye sonra havada belirgin bir gaz difüzyonu başladı. Önce burun mukozamı tahriş eden keskin bir koku hissettim. Ardından laboratuvar ortamı hızla kötüleşti. Çürük yumurta, yanmış kauçuk ve kokmuş soğan kokusu her yeri ele geçirmişti. Tüm bunların birleşimiyle gaz maskesi gerektiren bir atmosfer yaratmıştım. Birileri zombiye dönüşmedi diye seviniyorum. Metro ya da Stalker evrenine geçiş yapmış olabilirdik.

Sınıfta önce sessizlik oldu, ardından kaotik bir öksürük dalgası yayıldı. Birisi “hocam çok kötü kokuyor, kusacağım ıyyyy” falan diye zırladı. Hoca ise anında burnunu kapatıp “laboratuvarı boşaltın” komutunu verdi.

Ben hala oluşan reaksiyonu analiz ederken hocamız yanıma geldi. Yüzündeki dehşet ifadesinden durumun ne kadar vahim olduğunu anladım. “naptın oğlum sen” diye sordu. Masum bir ifadeyle, “hocam sadece şu iki bileşiği karıştırdım” dedim. Hoca bir an duraksadı, ardından gözleri büyüdü. “tioester mi sentezledin cidden? o kadar uyardım bir de kafanıza göre karıştırmayın diye. laboratuvarın amına koydun, kim havalandıracak burayı şimdi?”

Laboratuvar tahliye edildi. Egzoz sistemleri ve pencereler sonuna kadar açıldı ama koku polimerleşmiş gibi kalıcıydı. Birkaç saat sonra ortam biraz daha temizlendiğinde dersler normale döndü. Millet bilerek o sentezi yapıp herkesi öldürmeye çalıştığımı falan düşündü ve tetikçi ilan edildim.

Almamız gereken ders: Tiyo- ile başlayan her şeyden uzak dur.

Anınız için çok teşekkür ederim! Bayağı komik ve değişik bir tecrübe olmuş anlaşılan sizin için. Anlatmakta bir sakınca görmezseniz: Bu olaydan sonra neler oldu? Öğretmenle sonradan bir sıkıntı yaşadınız mı mesela?

Bu arada kimya çok güzel bir bölüm. Bilimle uğraşan insanları çok havalı buluyorum. Lisedeyken kimyayı pek sevmezdim ezbere dayalı olduğu için ama siz böyle anlatınca nedense bayağı ilgimi çekti.

Anınız için tekrar teşekkür ederim Francium Bey.
 
Adanmadan bir kaç ay önce sürekli olarak vizyonlar görüyordum, daha öncesinde de ruhaniyetle ilgili geçmişim olduğu için bahsedeceğim bu şeyi fazla garipsemiyorum; o zamanlarda yaptığım 3.gözle ilgili bir kaç çalışmanın -çoğu JoS'tan kopyalanıp yapıştırılmış bilgilerdi- ve geçmiş yaşamlarımdan gelen deneyimin de etkisi olduğunu düşünüyorum.

Bu vizyonlar sayesinde en yakın olduğum Tanrıları ve Tanrıçaları keşfetmem hiç zor olmadı, hatta Koruyucumla ilgili yazı okumamış olsam ve yalnızca Sigil'ini görmüş olsam dahi hakkında pek çok bilginin zihnime aktığını hatırlıyorum. Antik Kültürlerdeki isimleri, hükümranlıkları, bulunduğu mitlerdeki alegorilerin ne anlama geldiği gibi. Ayrıca ilginç bir şey anımsıyorum, çocukluğumda bana 'Tanrı' ve 'Allah' tanımlamaları yapıldığında aklıma direkt olarak Ay'a oturmuş, bej rengi elbisesiyle güzel ve sevecen bir 'Ana Tanrıça' figürü canlanıyordu. Normal şartlarda insanlarda yaşlı bir dede yahut bulut gibi imgeler belirir, sonra da ona 'Allah'ın'cinsiyetsiz olduğu söylenip konu kapatılır. Fakat bende nedense Tanrıça figürü canlanıyordu, bunun da Leydi Astarte ve Onun 'Artemis' yönüyle bir ilişkisi olduğuna inanıyorum.

Gördüğüm vizyonlardan iki tanesini çok net hatırlıyorum. Bunların tam tarihini anımsamıyorum; bir kaç defa görmüş de olabilirim. Anlatacaklarım hem adanmadan önceki dönemi, hem de adandıktan sonraki dönemi kapsıyor.

Birincisi bayılmakla ilgili bir vizyondu. Saat sabah 6-7 sularında gözlerimi dinlendirirken bir anda bulunduğum ortam değişmiş ve evin bir köşesinde her tarafım mosmor olmuş şekilde bayıldığımı görmüştüm; yere düştüğümde de vizyon sona erdi ve afallamış şekilde olduğum yerde kaldım. Gördüğüm en gerçekçi vizyondu sanırım, ayrıca çok spesifikti. İşin garibi ben hayatımda hiç bayılmamıştım, yani daha önce yaşadığım bir şeyin travması da değildi.

Aradan bir süre geçti; kariyerime çok odaklandığım bir dönemden geçtim, gece gündüz çalışıyor ve bundan başka neredeyse hiç bir şey yapmıyordum. Günlük 1.5-2 saatliğine meditasyon yapıyordum o kadar. Bir gün eve geldikten sonra boynumda fena bir ağrı hissettim; ardından üşümeye başladım ki bu yavaş yavaş hipotermiye dönüştü, çünkü zangır zangır titriyordum. O gün kariyer için çalışmaya bir günlüğüne ara verdim; geçip yattım, fakat hiç bir şey değişmedi. Ben de son çare olarak ılık suyla duş alıp, kalınca giyinerek erkenden yattım.

Gece yarısı saat 3 sularında kalktım; üşümem geçmişti ve kalın giyindiğim şeyler yüzünden kan ter içinde kalmıştım, lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra yatağa geri dönecekken aklıma bir şey geldi ve evin belli bir köşesinden bir şey almaya gittim. Sonra ne olduğunu tahmin edersiniz; o köşe vizyonumda gördüğüm yerdi, ben de bir anda bilincimi kaybedip bayıldım. Hayatımda ilk kez bayıldım, çok uzun sürdüğünü de zannetmiyorum; fakat bilincim yerine geldiğinde dehşete düşmüş halde sürekli olarak Tanrıların ve Babamızın isimlerini zikredip ayağa kalkmaya çalıştım. Sonra da kendimi sağ salim yatağa kadar götürebildim. Aile evinde olmadığım için eğer yatağa kadar gidemeseydim muhtemelen saatlerce yerde bilinçsiz halde yatacaktım. Korkunç bir deneyimdi.

Bu vizyonlardan ikincisi ise biraz farklı; sürekli olarak bir ismin zikredildiğini duyuyordum. Bu ismi tam olarak duyamıyordum fakat belli başlı kelimeler aklımda kalıyordu, elbette gizlilik dolayısıyla gerçek ismi paylaşmayacağım fakat örneklendirme yapabilirim. Duyduğum isim "-İ-EM" gibiydi ve çeşitli çağrışımlar yapıyordu; Gizem de olabilir, Sinem de olabilir, hatta İrem bile olabilir. Bu isme sahip birinin hayatımda büyük bir etki yaratacağına dair sezgilerim vardı.

Aradan bir süre geçti, ben de bulunduğum çevrede çeşitli insanlarla tanıştım. Birisinin ismi de -atıyorum- Didem'di. Ona karşı çekim hissettim -Venüslerimiz Güneşlerimize açı yapıyor, ikimizin de-; ardından yaşadığımız olaylar yüzlerce farklı anı daha çıkarabilir, fakat günün sonunda onunla aramdaki hikaye yarım kaldı ve bu hikaye şuan ki haliyle trajediye benziyor. Didem gelişim hevesi olan bir insandı, ona çeşitli şeyler öğrettim; fakat aradan bir süre geçtikten sonra işler değişti. Ben onunla ortak bir kariyer için daha da çok çalışmıştım, ardından bu kariyere ulaştım; fakat o hiç bir şeye ulaşamadı, ben ilerlesem de o geride kaldı. Bir noktadan sonra da muhtemelen hevesi kırıldı ve üst kimliğinden vazgeçip Andrapod tarzı bir yaşama geçmeyi tercih etti, Satürn galip geldi ve bir çocuğunu 'yedi'. Ona karşı duyduğum sevgi-dostluk-kardeşlik-sorumluluk gibi hislerin büyüklüğü göz önüne alınınca ben de duygusal açıdan oldukça zarar gördüm diyebilirim. Halen de görmeye devam edebilirdim, fakat kendisini ne kadar sevsem de ondan uzaklaşmak ve kendimden koparmak zorunda kaldım.

Bu olaylardan çıkardığım ders de gelişime uzun süre ara verilince yaşanabilecek düşüşlerin büyüklüğü oldu, ayrıca en çok bağlandığınız kişilere benzemeye başladığımızı da öğrendim; keza onun yanındayken benim de 'düştüğümü' hissediyordum. Ayrıca 'Satürn'ün Çocuklarını Yemesi' mitini de farklı perspektiflerden yorumlayabiliyorum. Eğer Zaman'a karşı çıkıp ruhani gelişimi aksatırsak Satürn, yani Zaman bizi yutar. Bunu ancak Zeus gibi ona karşı çıkarak, onun yapacağı sınamalar karşısında dimdik durup ruhani gelişime hiç ara vermeden devam ederek engelleyebiliriz. Her şey Zamanın kontrolü altında; doğa, öteki ve bu dünya, kurduğumuz bağlar... fakat Tanrılık kavramı bunun dışına çıkabiliyor; bu yüzden Demeter, Hades, Poseidon gibi Tanrılar Satürn tarafından yutulurken Tanrılığı temsil eden Zeus ona karşı çıkıp 'galip' geliyor. Kronos'un Katili.

Böyle bir kaç anım daha var; fakat üstüne en çok düşündüklerim ve açıklayabileceklerim bu kadar, geri kalanlar daha kişisel ve açığa vurmayı pek tercih etmiyorum.
 
Adanmadan bir kaç ay önce sürekli olarak vizyonlar görüyordum, daha öncesinde de ruhaniyetle ilgili geçmişim olduğu için bahsedeceğim bu şeyi fazla garipsemiyorum; o zamanlarda yaptığım 3.gözle ilgili bir kaç çalışmanın -çoğu JoS'tan kopyalanıp yapıştırılmış bilgilerdi- ve geçmiş yaşamlarımdan gelen deneyimin de etkisi olduğunu düşünüyorum.

Bu vizyonlar sayesinde en yakın olduğum Tanrıları ve Tanrıçaları keşfetmem hiç zor olmadı, hatta Koruyucumla ilgili yazı okumamış olsam ve yalnızca Sigil'ini görmüş olsam dahi hakkında pek çok bilginin zihnime aktığını hatırlıyorum. Antik Kültürlerdeki isimleri, hükümranlıkları, bulunduğu mitlerdeki alegorilerin ne anlama geldiği gibi. Ayrıca ilginç bir şey anımsıyorum, çocukluğumda bana 'Tanrı' ve 'Allah' tanımlamaları yapıldığında aklıma direkt olarak Ay'a oturmuş, bej rengi elbisesiyle güzel ve sevecen bir 'Ana Tanrıça' figürü canlanıyordu. Normal şartlarda insanlarda yaşlı bir dede yahut bulut gibi imgeler belirir, sonra da ona 'Allah'ın'cinsiyetsiz olduğu söylenip konu kapatılır. Fakat bende nedense Tanrıça figürü canlanıyordu, bunun da Leydi Astarte ve Onun 'Artemis' yönüyle bir ilişkisi olduğuna inanıyorum.

Gördüğüm vizyonlardan iki tanesini çok net hatırlıyorum. Bunların tam tarihini anımsamıyorum; bir kaç defa görmüş de olabilirim. Anlatacaklarım hem adanmadan önceki dönemi, hem de adandıktan sonraki dönemi kapsıyor.

Birincisi bayılmakla ilgili bir vizyondu. Saat sabah 6-7 sularında gözlerimi dinlendirirken bir anda bulunduğum ortam değişmiş ve evin bir köşesinde her tarafım mosmor olmuş şekilde bayıldığımı görmüştüm; yere düştüğümde de vizyon sona erdi ve afallamış şekilde olduğum yerde kaldım. Gördüğüm en gerçekçi vizyondu sanırım, ayrıca çok spesifikti. İşin garibi ben hayatımda hiç bayılmamıştım, yani daha önce yaşadığım bir şeyin travması da değildi.

Aradan bir süre geçti; kariyerime çok odaklandığım bir dönemden geçtim, gece gündüz çalışıyor ve bundan başka neredeyse hiç bir şey yapmıyordum. Günlük 1.5-2 saatliğine meditasyon yapıyordum o kadar. Bir gün eve geldikten sonra boynumda fena bir ağrı hissettim; ardından üşümeye başladım ki bu yavaş yavaş hipotermiye dönüştü, çünkü zangır zangır titriyordum. O gün kariyer için çalışmaya bir günlüğüne ara verdim; geçip yattım, fakat hiç bir şey değişmedi. Ben de son çare olarak ılık suyla duş alıp, kalınca giyinerek erkenden yattım.

Gece yarısı saat 3 sularında kalktım; üşümem geçmişti ve kalın giyindiğim şeyler yüzünden kan ter içinde kalmıştım, lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra yatağa geri dönecekken aklıma bir şey geldi ve evin belli bir köşesinden bir şey almaya gittim. Sonra ne olduğunu tahmin edersiniz; o köşe vizyonumda gördüğüm yerdi, ben de bir anda bilincimi kaybedip bayıldım. Hayatımda ilk kez bayıldım, çok uzun sürdüğünü de zannetmiyorum; fakat bilincim yerine geldiğinde dehşete düşmüş halde sürekli olarak Tanrıların ve Babamızın isimlerini zikredip ayağa kalkmaya çalıştım. Sonra da kendimi sağ salim yatağa kadar götürebildim. Aile evinde olmadığım için eğer yatağa kadar gidemeseydim muhtemelen saatlerce yerde bilinçsiz halde yatacaktım. Korkunç bir deneyimdi.

Bu vizyonlardan ikincisi ise biraz farklı; sürekli olarak bir ismin zikredildiğini duyuyordum. Bu ismi tam olarak duyamıyordum fakat belli başlı kelimeler aklımda kalıyordu, elbette gizlilik dolayısıyla gerçek ismi paylaşmayacağım fakat örneklendirme yapabilirim. Duyduğum isim "-İ-EM" gibiydi ve çeşitli çağrışımlar yapıyordu; Gizem de olabilir, Sinem de olabilir, hatta İrem bile olabilir. Bu isme sahip birinin hayatımda büyük bir etki yaratacağına dair sezgilerim vardı.

Aradan bir süre geçti, ben de bulunduğum çevrede çeşitli insanlarla tanıştım. Birisinin ismi de -atıyorum- Didem'di. Ona karşı çekim hissettim -Venüslerimiz Güneşlerimize açı yapıyor, ikimizin de-; ardından yaşadığımız olaylar yüzlerce farklı anı daha çıkarabilir, fakat günün sonunda onunla aramdaki hikaye yarım kaldı ve bu hikaye şuan ki haliyle trajediye benziyor. Didem gelişim hevesi olan bir insandı, ona çeşitli şeyler öğrettim; fakat aradan bir süre geçtikten sonra işler değişti. Ben onunla ortak bir kariyer için daha da çok çalışmıştım, ardından bu kariyere ulaştım; fakat o hiç bir şeye ulaşamadı, ben ilerlesem de o geride kaldı. Bir noktadan sonra da muhtemelen hevesi kırıldı ve üst kimliğinden vazgeçip Andrapod tarzı bir yaşama geçmeyi tercih etti, Satürn galip geldi ve bir çocuğunu 'yedi'. Ona karşı duyduğum sevgi-dostluk-kardeşlik-sorumluluk gibi hislerin büyüklüğü göz önüne alınınca ben de duygusal açıdan oldukça zarar gördüm diyebilirim. Halen de görmeye devam edebilirdim, fakat kendisini ne kadar sevsem de ondan uzaklaşmak ve kendimden koparmak zorunda kaldım.

Bu olaylardan çıkardığım ders de gelişime uzun süre ara verilince yaşanabilecek düşüşlerin büyüklüğü oldu, ayrıca en çok bağlandığınız kişilere benzemeye başladığımızı da öğrendim; keza onun yanındayken benim de 'düştüğümü' hissediyordum. Ayrıca 'Satürn'ün Çocuklarını Yemesi' mitini de farklı perspektiflerden yorumlayabiliyorum. Eğer Zaman'a karşı çıkıp ruhani gelişimi aksatırsak Satürn, yani Zaman bizi yutar. Bunu ancak Zeus gibi ona karşı çıkarak, onun yapacağı sınamalar karşısında dimdik durup ruhani gelişime hiç ara vermeden devam ederek engelleyebiliriz. Her şey Zamanın kontrolü altında; doğa, öteki ve bu dünya, kurduğumuz bağlar... fakat Tanrılık kavramı bunun dışına çıkabiliyor; bu yüzden Demeter, Hades, Poseidon gibi Tanrılar Satürn tarafından yutulurken Tanrılığı temsil eden Zeus ona karşı çıkıp 'galip' geliyor. Kronos'un Katili.

Böyle bir kaç anım daha var; fakat üstüne en çok düşündüklerim ve açıklayabileceklerim bu kadar, geri kalanlar daha kişisel ve açığa vurmayı pek tercih etmiyorum.
Yeteneğiniz inanılmaz.
 
Bu başlık sakıncalı bir başlık mı?
Kesinlikle değil. Aksine forumların sosyal yönünü seviyorum. Benim için güzel bir anıyı sizinle paylaşabilirim.

Küçük bir köyde doğdum. Tüm çocukları okumuş tek aile bizdik sanırım.
Okuluma uzak olduğu için şehre taşınmak zorunda kaldık. Birkaç ay sonra ilçede hasta bir çocuk için düzenlenlenmiş yardım kampanyasının haberini taşıyan bir broşür dağıtıldı. Durum ciddi gibiydi, ilacı için istenen para şimdinin parasıyla 70 milyondan fazlaydı.

Tarımla uğraşan ve zor geçinen bir halk için bu büyük bir meblağ.

Korumaya dayalı bir büyü çalışması yaptım. Büyü konusunda biraz bilgim olsa da sanırım bu işe yaramıyordu.
Para için bir çalışma yaptım ama bu ne kadar etkili olabilirdi ki?

Artık zaman ilerledi ve ben üniversiteye başlayacaktım. 2 yıl geçti ve nerdeyse yarısına anca gelmiştik. Gitmeden tanrılara çocuğun geleceği hakkında bir soru sordum. O an büyük bir karga gördüğümü hatırlıyorum(onlar benim için özeller sanırım bunu herkes biliyor).

Üniversite'de aynı hastalığa sahip, aynı durumda olan başka bir çocuğun broşürünü gördüm. Bana yeniden bu dönemi hatırlattı.

Birkaç gün sonra tanıdığım kim varsa sosyal medyada şehirdeki yardım kampanyasını paylaşıyor, kermesler düzenleniyor, bağışlar yapılıyordu. Para çok daha hızlı şekilde toplanmaya başladı.

Üniversite de geçirdiğim 4 ay sonunda şehrime dönüş yolunda diğer yarısının da tamamlanıp paranın toplandığına dair bir paylaşım gördüm. Tüm öğretmenlerim paylaşım yapmaya başlamıştı. Bende bu şekilde öğrendim. 2 yılda zor toplanan para 4 ayda tamamlanmıştı.

Üniversiteye gitmeden önce kötü bir yaz geçirmiştim; zihnimde kalan hasarın hala farkındayım. Ciddi psişik saldırılar, ailesel sorunlar, maddi sıkıntılar, kariyer noktasında sorunlar...
Ama bu durumda bir çocuk kurtulup benim bir çukurda debelenmem midemi bulandırmıştı. Benim yaşadıklarımın 10 katını yaşayan ve kurtulan birisi karşısında gerçekten çocuk gibi hissetmiştim. Ve belki bir şeyleri daha iyi anlıyordum.

Tüm bunlar Şeytan sayesinde mi oldu emin değilim ve bilmiyorum fakat onun için mutluyum. Bir gün bunu okursa onu ne kadar takdir ettiğini bilmesini istiyorum.
Zira varlığıyla yalnız etrafa değil diğer "çocuklara" da ilham saçıyordu.

Bu şehri seviyorum, en çokta yağmurlu günlerde.
 
Hazır böyle bir başlık bulmuşken bir anımı daha anlatacağım, bu sefer tam tarih verebilirim çünkü yabancı forumlarda gönderi olarak bunu paylaşmıştım.

Yazın çok gerçekçi rüyalar görmeye başlamıştım, acayip şeylerdi fakat vizyon gibi de değillerdi açıkçası; bunun sebebini biraz da arkadaşımın evinde kalmama bağlıyorum. Arkadaşım güvenilir birisi, kendisi SS değil fakat Meditasyon, Hatha Yoga ve Kundalini Yoga gibi pratikleri yapıyor; ben de onun evinde bir kaç kez Kundalini Yoga yapmıştım. O zamanlar kesin bir rutinim yoktu, daha çok haftada 2-3 kez yaptığım bir çalışmaydı.

O gerçekçi rüyalardan biri ise şöyleydi, şimdi bile çok net hatırlıyorum:

Evimize bir tür ziyaret gerçekleşmişti, fakat misafirler gitmişti; o hissi bilirsiniz, ev daha 10 dakika önce kalabalıkken bir anda boşalınca kişi kendini tuhaf hisseder. Ben bu şekilde koltukta otururken devasa bir yılanın boynuma değip lavaboya kadar yarı sürünüp yarı havada süzülüp gittiğini gördüm. Hafif bir korku ve endişeye sahip olsam da yılana bakmak için lavaboya girdim, küvetin içinde kıvrılmış halde duruyordu.

Bir süre sonra misafirler tekrar geldi, ben de onlara durumu anlattım; ardından dikkatli bir şekilde lavaboya tekrar girdim, bu esnada misafirler de beni izliyordu. Baktığımda yılan küvette değildi, daha doğrusu hiç bir yerde değildi; ta ki tavana bakana kadar. Yılan garip bir şekilde duvar-tavan arasındaki köşeye yapışmıştı, ardından hafifçe bana eğilip enseme doğru bir tür 'zehir?' akıttı. Bu zehir de bariz şekilde omurgamdan aşağı indi. Ardından yılan bir kaç kez etrafımı sardı, beni sıktı; fakat bunu düşmanlık göstererek değil de özel bir muamele yapmak için yapıyor gibiydi. Misafirler yılandan ve mevcut durumdan korksa da ben yılana karşı bir tür bağlılık hissi duymaya başlamıştım. Bildiğiniz o yılana güveniyordum.

Her neyse, uyandıktan sonra omurgamda hafif bir serinlik/sızı hissetmeye devam ettim. Ayrıca kahvaltı yaparken arkadaşım enseme bakıp "Ensen kızarmış" dedi. Fazla detaya girmedi ve sadece söylemiş olmak için söyledi belki, fakat bu deneyimi halen daha sık sık düşünüyorum.

Kundalini ile alakalı bir aktivite olması çok muhtemel, Güneş Çakrasında toplanan 'iksirler' ile ilgili de olabilir; fakat ortada başka bir şey olduğunu düşünüyorum. Keza o tarz 'iksir' muhabbetleri çok daha gelişmiş kişiler için, dürüst olmak gerekirse ben de henüz o kadar gelişmiş değilim.
 
Anınız için çok teşekkür ederim! Bayağı komik ve değişik bir tecrübe olmuş anlaşılan sizin için. Anlatmakta bir sakınca görmezseniz: Bu olaydan sonra neler oldu? Öğretmenle sonradan bir sıkıntı yaşadınız mı mesela?

Bu arada kimya çok güzel bir bölüm. Bilimle uğraşan insanları çok havalı buluyorum. Lisedeyken kimyayı pek sevmezdim ezbere dayalı olduğu için ama siz böyle anlatınca nedense bayağı ilgimi çekti.

Anınız için tekrar teşekkür ederim Francium Bey.
Hoca ile aram zaten aşırı iyiydi. Dolayısıyla bir sıkıntı yaşamadım. Olaydan sonra laboratuvar derslerinde bana ekstra dikkat etmeye başlamıştı. Yani normalde diğer herkes deneylerini yaparken hoca uzaktan gözlem yapıyorsa benim yaptıklarımı doğrudan masamın başında izliyordu. Deney föyünü açtığım zamanlarda bile hocanın gözleri bende oluyordu. Pipeti elime aldığımda hafifçe kaşlarını kaldırıyor, reaktif şişesinin kapağını açtığımda da kartal gibi beni izliyordu. Bunu yapması rahatsız etmiyordu bu arada, aksine hoşuma gidiyordu.

Zamanla hocayla aramızdaki bu dinamik alışkanlık haline geldi. Ders çıkışlarında “bugün laboratuvar sağlam çıktı mı?” diye takılırdı. Bir gün elimdeki beheri düşürecek gibi oldum. İçi boştu zaten ama sonuç olarak kırılabilirdi ve maddi değeri vardı. Hoca da bunu uzaktan görüp “sana ekstra güvenlik eğitimi mi versek?” diye söylendi, ben de “Priestley veya Nobel kimya ödülünü alana kadar peşimde misiniz?” diye karşılık verdim. Hoca da “sen önce laboratuvarı patlatmadan mezun ol” diye yanıt verdi. Hep bu tarz komik muhabbetler dönüyordu aramızda.

Şu an yüksek lisans yapıyorum ve aramızdaki ilişki biraz değişti diyebilirim. Artık daha ciddi her şey. Eskiden sürekli gözetim altında olduğum için daha çok direkt geri bildirim alabiliyordum. Şimdi ise biraz daha bağımsızım. Tabii ki hocam hala beni göz önünde tutuyor ama şimdi daha çok rehberlik yapıyor, her şeyin üzerine titremiyor. Ara sıra deneylerdeki ince ayarlamalarla ilgili hala takılıyor ama artık daha çok yazılı materyaller üzerinde çalışıyoruz. Şu sıralar ''bununla mı Nobel'e aday olacaksın len'' tarzında dalga geçmeleri var.

Adını gizli tutmak zorundayım ama bu hocaya denk geldiğim için bayağı bayağı şanslıyım. Bende gençliğini görüyor ve bu yüzden bana ekstra dikkat ediyor. Lisansım boyunca çok desteğini gördüm.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Shaitan

Back
Top