Forlorn
New member
- Joined
- Nov 9, 2024
- Messages
- 2
Bunları yazıp acılarımı paylaşmam gerekiyor. Kusura bakmayın lütfen. Ortamın kalitesini ve huzurunu bozacağım. Ama yazmam gerek. Tek başıma yapamıyorum. Yardıma ihtiyacım var. Çok karanlık, çok iğrenç bir yazı oldu biliyorum. Ama okumaya bile muhtemelen katlanamayacağınız bu yazı benim hayatım. Daha yazmadığım o kadar o kadar şey var ki. İnanın bana aklınız almaz. Aklınıza gelebilecek her türlü iğrençlik, kötülük ve şanssızlık benim hayatımda mevcut.
Bir akşam yemeği istiyorum. Masada babam olsun, annem olsun. Hiç evin tek çocuğu olmamış olayım. Bir abim ve kardeşim olsun. Dedem ve babaannem olsun. Hep beraber yemek yiyelim. Babam ve dedem anılarını anlatsınlar. Hayranlıkla dinleyeyim onları.
Ağızlarından çıkacak en ufak bir kelimeyi bile sabırsızlıkla bekliyor olayım. Ama babam anısını yarıda bıraksın, gıcıklığına anlatmasın. Sinir olayım ona. Yemek bitsin. Herkes odalarına çekilsin ve uyusun. Ben de dışarıya çıkayım. Uzanayım çimenlere...
Namütenahi ve muhteşem evreni seyredeyim. Elimi uzatayım sanki tutabilecekmiş gibi. Rüzgar hafif hafif essin. Ağaçların hışırtılarını duyayım. Cırcır böcekleri senfonilerini sergilesin. Fezaya bakarken hayaller kurayım. Acaba orada kimler vardır diye sorayım kendi kendime... Tanrılarımız gelsin aklıma.
Bu hayali kurarken babamın sesini duyayım arkamda. Bu saatte ne yapıyorsun burada diye kızsın. Sonra yanıma otursun. Beraber izleyelim yıldızları. Kafamı bacaklarının üzerine koyayım sonra. Yarıda bıraktığı anısına devam etmeye başlasın bir anda. Dinleyeyim onu.
Dinlerken düşüneyim kendi kendime, acaba ben cennette miyim? Gökyüzünün muhteşemliği altında kaybolayım. Babamın anlattıkları ruhuma işlesin. Yavaş yavaş kapansın gözlerim. Babam alsın beni odama götürsün. Bırakıversin yatağıma. Kafamı okşayıp iyi uykular desin sessizce.
Gözlerimi açtığımda kuşlar cıvıldıyor olsun. Aşağıdan hoş kokular geliyor olsun. Küçük kardeşim dalsın bir anda kapıyı açarak. Bağırsın. "ANNEM EN SEVDİĞİMİZ KREPTEN YAPTI" Diye. Gülümseyeyim. Bir anda kapayım yatağıma çekeyim onu. Gıdıklayayım. Yapma diye gülerek bağırsın.
Kalkayım yavaşça yataktan. Dışarıya bakayım. Ağaçlar ve tepeler ne kadar güzel gözüküyor diyeyim. Abimi dışarıda göreyim. Kahvaltı için sebze topluyor olsun. Selam vereyim. Görsün. O da selam versin. Lavaboya gideyim. İşlerimi halledeyim. Yine oturalım masaya.
Tadını çıkarayım her şeyin. Abim bir şeyler anlatsın anneme. Annem reddetsin. Abim haksızlık bu diye atarlansın. Babam öksürünce sussun. Güleyim. Krepin tadına bakayım. Ne kadar da güzel diyeyim. Ne kadar da güzel, gerçek olamayacak kadar güzel...
Kahvaltı bitsin. Abim gel yürüyüşe çıkalım desin. Çıkalım. Çok hızlı olsun, yetişemeyim asla ona. Dalga geçsin. "Hadi ama, elinden gelenin en iyisi bu mu?" desin. Başlayayım hızlı hızlı koşmaya. Ormana girelim. Yetişeyim en sonunda ona. Göle geldiğimizi fark edeyim.
Çantasından havluları çıkarsın. Fırlatsın suratıma. Ne duruyorsun desin gülerek. Atlayıversin bir anda suya. Ben de durur muyum hiç? Ben de katılırım ona. Beraber yüzer eğleniriz. Su savaşı yapar güreşiriz. O yener hep tabii ki. Sonuçta onun küçük kardeşiyim.
Dönelim eve bir süre sonra. Kardeşim dışarıda hayvanlarla oynuyor olsun. Ne kadar tatlı. Omuzlarıma alayım onu. Ağaca yaptığımız salıncakta sallayayım. "Daha hızlı salla abi, daha hızlı!'' Dedem ve babannem verandada oturup bizi izliyor olsun. Sonra dona kalayım bir an. Güneş... Güneş ne kadar da güzel batıyor. Renklere bak.
Ne kadar da güzel. Her günüm ne kadar da güzel geçiyor. Dolu dolu. Gerçek... Saf... Masum... Çirkinlikten ve yozlaşmışlıktan uzak.
Hayalim bu. Gerçek olmayacağını bilmek çok üzücü. Ömrümün sonuna kadar yapayalnız kalacağım. Tek başıma yiyeceğim her bir öğünümü. Tek bir kelime dahi etmeden. Evdeki tek insanın hala kendim olduğu, çığlıklarımı kendimden başkasının duyamayacağı rezil, acınası bir hayat.
Birileri benim cennetimi yaşıyor. Umarım sahip olduğu şeyin ne kadar güzel olduğunu biliyordur. Umarım benim sorduğum gibi cennette miyim diye soruyordur kendine. Teşekkür ediyordur Tanrılara. Şarkılar söylüyordur umarım her gün bağıra bağıra sesi kısılana kadar.
Yağmurda koşuşturuyor, kar yağınca da yuvarlanıyordur umarım. Sorun değil. Gerçekten. Ben bu cehennemi yaşarım, yeter ki sen mutlu ol. Benim için cennetimi yaşa. Her bir saniyesinin tadını çıkar. Ben yanayım kavrulayım. Aç kurtlar gibi kendi etimi kemireyim. Tırnaklarımla derimi sıyırayım. Saçlarımı yolayım parça parça.
Bir küvete gireyim. Kan kusayım. O kanlarla yıkayayım bedenimi. Yıkadıkça tekrar kusayım. Kendi kanımla karışık kusmuğumda boğulayım. Kese yerine zımpara kullanayım. Bütün gücümle zımparalayım vücudumu. Hırslanayım. Çıkmalı vücudumdan bütün kirler. Zımparalayıp derimi açtıkça larvalar ve kurtçuklar çıksın vücudumdan. Cırcır böceklerinin değil karasineklerin sesi gelsin kulağıma. Vızıldasınlar. Vızıldamalar yankılansın o tuvalette. Ağlayayım. Hiç durmadan. Kimse duymasın. Duyanlar kulaklarını, görenler de gözlerini kapasın.
Ben yapamıyorum. Lütfen canımı alsınlar artık. Dayanamıyorum. Kendi kafamın içinde yangınların çıkmasından sıkıldım. Yangını söndürmek için gelenler su yerine ateş fışkırıyorlar.
İnat etmiş zihnim. Kendini yok etmeye programlanmış. Mutlu olmamalıymışım gibi. Mutlu olduğum zaman suç işlemişim gibi. Hiç sevmiyor beni. Beynim tırnaklarını kendine geçirip tırmalıyor, yok etmek istiyor kendini. Böyle yaparak belki kurtulurum diyor.
Sesler ve görüntüler bitmiyor. Her gün daha da kötü oluyor. Özellikle o adam yok mu. Neredeyse her gece yatağımın yanında beliriyor. Gözlerini koca koca açmış bana bakıyor. Gözleri o kadar korkunç ki. Bakmamak için gözlerimi kapıyorum. Yorganın altına giriyorum bazen. Yaklaşıyor bana. Fısıldıyor. Ölene kadar bırakmayacağım seni diyor. İnternette gördüğüm o yazıyı söylüyor. "Sen kurtçukların taptığı, o muhteşem cesetsin." Tek gerçek tanrı oymuş. Kadınmışım gibi davranıyor bana. O kadar pis kokuyor ki. Kapkara bir bedeni var. Midemi bulandırıyor. Kaç kez kustum onun yüzünden hatırlamıyorum bile. Gözlerimi onunkiler gibi yapmak istiyor. Bazen duş alırken beni izliyor. Aptal bir melodisi var. Susması için yalvarıyorum. Küfürler ediyorum. Yalvarırım sus. Ellerini kabine koyuyor. Kafasını dayıyor. Su bir anda onun rengiyle çıkmaya başlıyor. Duş bile alamıyorum bazen onun yüzünden. Uykuya dalacağım sırada beynimin içinde titreyen bir bağırma sesi duyuyorum. Kafamın içinde titreşiyor bağırışı. Yankılanıyor resmen. İkinci katta oturuyorum. Buna rağmen pencereden dışarı bakınca ağaca asılmış bir figür görüyorum. Deli gibi sağa sola sallanıyor. Buzdolabını açınca kurtçuklar görüyorum. Devasa kapkara sülükler oluyor. Her şeyin üstüne mukuslarını bırakmışlar. Yemek yerken bir anda yemeğin içinden çıktıklarını görüyorum. Çorbamın içinden kafasını çıkarıp bana baktı geçen. Perdeler iğrenç uzun saçlara dönüşüyor. Kafamın içinde tek bir tane bile ses benim iyiliğimi düşünmüyor. Başka şizofrenlerin en azından kafasının içinde bir tane iyilik timsali oluyor. Bahsetmişlerdi bana. Ama benim gerçek hayatta aşağılanmam yetmediği gibi, kafamın içinde de her daim aşağılanıyorum. "İğrençsin. Yak kendini. Zavallısın. Acınasısın. Şu arabayı görüyor musun? önüne at kendini. Kafana sık. Parmaklarını gözüne sok. Bileklerini kes. Çirkinsin. Ucubesin. Yaratıksın." Bu derdin çözümü de yok. Her şey iyi gibi gözüküyor başta. Sonunda kurtuldum diyorsun. Her şey eskisinden de kötü oluyor sonra bir anda. Tekrar yatağımda beliriyor o adam. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıyor. Bunları yaşadıkça anlıyorsun. Bu döngüden bir kurtuluş yok. Bu bir ceza. Ne yaptım ben kim bilir? Neyin cezasını çekiyorum?
Hayatta kalmaya çalışıyorum. Kendime zarar vermeden. İşten de atılacağım bu gidişle. Ne yapacağım bilmiyorum. Tanrıların beni sevmediğini düşünüyorum. Neden bu durumu yaşıyorum ki yoksa? Onlardan başka kimsem yok. Çığlıklarımı ancak onlar duyabilir. Duymuyorlar ama. Demek ki hak ediyorum. Acı çekerek ölmem gerekiyor anlaşılan. Dünyadaki tüm güzelliklerin farkındayım. Mutlu insanlar var. Ne yazık ki bu güzelliklerin hiçbirine dokunamadan öleceğim. Senin cezan bu denmiş sonuçta bana. Ne güzelliği? Güzellik denen kavram yasak bana. Birisi bana seni seviyorum dese yeterdi biliyor musunuz? Bana içten bir kez sarılsa yeterdi. Keşke bir ailem olsaydı. Keşke her şeyin üstesinden tek başıma gelmek zorunda olmasaydım. Keşke birilerinin sevgisinden güç bulabilseydim. Keşke evde beni bekleyen birileri olsaydı. Keşke beni merak eden, halimi hatrımı soran birileri olsaydı. Çok yoruldum. Dört beş saat ancak uyuyabiliyorum. Ama bıraksalar aylarca uyurum biliyor musunuz? Ama yok. Uyutmuyorlar. Huzur bile çok görüldü çünkü bana.
Küçükken hayal ettiğim gelecek bu değildi. O zamanlar bu yaşlarımı hayal edip, o yaşlarımda her şey çok güzel olacak diyordum. Hani nerede o güzel günler sevgili küçüğüm? Hayalini kurduğun, kendini avuttuğun o güzel günler hani, nerede? Görsen korkar mıydın acaba benden? Reddeder miydin? Bu benim geleceğim olamaz diye bağırarak kaçar mıydın benden? Kaçma. Ben de istemezdim böyle olmasını. Özür dilerim. Her şeyi mahvettim. Hem bizi, hem de hayallerimizi öldürdüm. Özür dilerim.
Kimse istemedi. Kimse benim gibi sevmeye çalışmadı. Kimse ben ağlarken beni güldürmeye çalışmadı. Hep ben yaptım. Hiçbir karşılık beklemedim. Neden benim dışımda herkes karşılık bekliyor? Neden, neden? Neden kimse sevgi nedir bilmiyor? Neden ellerimle yüzümü parçalayasım geliyor? Neden tiksiniyorum her şeyden? Çünkü ayak uyduramadım. Nesli tükenen tüm canlılar gibi, günün şartlarına ayak uyduramadım. Bu zamanlara ait değilim ben. Eskiden doğmam gerekirdi. Geç kalmışım. Tren bütün yolcularını almış, gidiyor. Elimde bavul benden uzaklaşmasını seyrediyorum. Dursana, beni unuttun! Ben de gelmek istiyordum! O yolcuların arasına ben de sığardım. Neden. Neden beni almak istemedin?
Babam neden öldü? Annem niye beni siktir etti? Niye ayrılmışlardı ki zaten? Ne olurdu evde olsalardı beraber? Neden eşek gibi çalışmak zorundayım durmadan? Neden köpek muamelesi görüyorum insanlardan? Bu mudur hayat denen şey? Küçük de değilim artık. Kimsenin umursamadığı ve önemsemediği gereksiz bir varlığım sadece. Bir zombiyim. Geleceğinin iyi olmasının imkansız olduğu bir ruh hastasıyım. Hayatta kalmaya çalışıyorum sadece. Ne uğruna? Daha fazla acı çekmek için mi? Bunları hak edecek ne yaptım? Kimin kalbini kırdım da bunları yaşıyorum? Dışarıdaki mutlu aileleri görmek ne kadar acı verici benim için biliyor musunuz? Rica ediyorum. Lütfen, yalvarıyorum size hayatınızın tadını çıkarın. Dünyada bir yerlerde benim gibi sadece acı çekmek için reenkarne edilmiş insanlar var. Onlardan birisi olmadığınız için dua edin Şeytan Baba'ya. Daha fazla katlanmak istemiyorum bu duruma. O sikik hastaneye gitmeyeceğim geri. Yatakta yatarken doktorların bana bakarak bu da intihar etmeye çalışmış diyerek rapor vermesini istemiyorum. Ne yapacağım hiç bilmiyorum. O kadar çaresiz ve kötü durumdayım ki.
Bu yazıyı buraya kadar okuyan kişiler lütfen benimle alay etmesin. İlgi gerçekten aramıyorum. Zaten yanıt vermenizi de beklemiyorum. Sadece acılarımı paylaşmak istedim. Kötü bir niyetim yok yemin ederim. Dalga geçmeyin rica ediyorum. Sizin de taş kalpli olmanızı kaldıramam.
Umarım iyi olursunuz hayatınız boyunca. Sevgiyi en derinlerine kadar kalbinizde hissedip, güneşin batışını seyredersiniz umarım. Gülümseyin. Yakışıyordur eminim size. Çok güçlü olduğunuza da eminim. Benim gibi değilsinizdir siz. Ben yapamadım, siz yaparsınız. Neyse, çok uzattım. Sizleri seviyorum, mutlulukla ve sevgiyle kalın.
Bir akşam yemeği istiyorum. Masada babam olsun, annem olsun. Hiç evin tek çocuğu olmamış olayım. Bir abim ve kardeşim olsun. Dedem ve babaannem olsun. Hep beraber yemek yiyelim. Babam ve dedem anılarını anlatsınlar. Hayranlıkla dinleyeyim onları.
Ağızlarından çıkacak en ufak bir kelimeyi bile sabırsızlıkla bekliyor olayım. Ama babam anısını yarıda bıraksın, gıcıklığına anlatmasın. Sinir olayım ona. Yemek bitsin. Herkes odalarına çekilsin ve uyusun. Ben de dışarıya çıkayım. Uzanayım çimenlere...
Namütenahi ve muhteşem evreni seyredeyim. Elimi uzatayım sanki tutabilecekmiş gibi. Rüzgar hafif hafif essin. Ağaçların hışırtılarını duyayım. Cırcır böcekleri senfonilerini sergilesin. Fezaya bakarken hayaller kurayım. Acaba orada kimler vardır diye sorayım kendi kendime... Tanrılarımız gelsin aklıma.
Bu hayali kurarken babamın sesini duyayım arkamda. Bu saatte ne yapıyorsun burada diye kızsın. Sonra yanıma otursun. Beraber izleyelim yıldızları. Kafamı bacaklarının üzerine koyayım sonra. Yarıda bıraktığı anısına devam etmeye başlasın bir anda. Dinleyeyim onu.
Dinlerken düşüneyim kendi kendime, acaba ben cennette miyim? Gökyüzünün muhteşemliği altında kaybolayım. Babamın anlattıkları ruhuma işlesin. Yavaş yavaş kapansın gözlerim. Babam alsın beni odama götürsün. Bırakıversin yatağıma. Kafamı okşayıp iyi uykular desin sessizce.
Gözlerimi açtığımda kuşlar cıvıldıyor olsun. Aşağıdan hoş kokular geliyor olsun. Küçük kardeşim dalsın bir anda kapıyı açarak. Bağırsın. "ANNEM EN SEVDİĞİMİZ KREPTEN YAPTI" Diye. Gülümseyeyim. Bir anda kapayım yatağıma çekeyim onu. Gıdıklayayım. Yapma diye gülerek bağırsın.
Kalkayım yavaşça yataktan. Dışarıya bakayım. Ağaçlar ve tepeler ne kadar güzel gözüküyor diyeyim. Abimi dışarıda göreyim. Kahvaltı için sebze topluyor olsun. Selam vereyim. Görsün. O da selam versin. Lavaboya gideyim. İşlerimi halledeyim. Yine oturalım masaya.
Tadını çıkarayım her şeyin. Abim bir şeyler anlatsın anneme. Annem reddetsin. Abim haksızlık bu diye atarlansın. Babam öksürünce sussun. Güleyim. Krepin tadına bakayım. Ne kadar da güzel diyeyim. Ne kadar da güzel, gerçek olamayacak kadar güzel...
Kahvaltı bitsin. Abim gel yürüyüşe çıkalım desin. Çıkalım. Çok hızlı olsun, yetişemeyim asla ona. Dalga geçsin. "Hadi ama, elinden gelenin en iyisi bu mu?" desin. Başlayayım hızlı hızlı koşmaya. Ormana girelim. Yetişeyim en sonunda ona. Göle geldiğimizi fark edeyim.
Çantasından havluları çıkarsın. Fırlatsın suratıma. Ne duruyorsun desin gülerek. Atlayıversin bir anda suya. Ben de durur muyum hiç? Ben de katılırım ona. Beraber yüzer eğleniriz. Su savaşı yapar güreşiriz. O yener hep tabii ki. Sonuçta onun küçük kardeşiyim.
Dönelim eve bir süre sonra. Kardeşim dışarıda hayvanlarla oynuyor olsun. Ne kadar tatlı. Omuzlarıma alayım onu. Ağaca yaptığımız salıncakta sallayayım. "Daha hızlı salla abi, daha hızlı!'' Dedem ve babannem verandada oturup bizi izliyor olsun. Sonra dona kalayım bir an. Güneş... Güneş ne kadar da güzel batıyor. Renklere bak.
Ne kadar da güzel. Her günüm ne kadar da güzel geçiyor. Dolu dolu. Gerçek... Saf... Masum... Çirkinlikten ve yozlaşmışlıktan uzak.
Hayalim bu. Gerçek olmayacağını bilmek çok üzücü. Ömrümün sonuna kadar yapayalnız kalacağım. Tek başıma yiyeceğim her bir öğünümü. Tek bir kelime dahi etmeden. Evdeki tek insanın hala kendim olduğu, çığlıklarımı kendimden başkasının duyamayacağı rezil, acınası bir hayat.
Birileri benim cennetimi yaşıyor. Umarım sahip olduğu şeyin ne kadar güzel olduğunu biliyordur. Umarım benim sorduğum gibi cennette miyim diye soruyordur kendine. Teşekkür ediyordur Tanrılara. Şarkılar söylüyordur umarım her gün bağıra bağıra sesi kısılana kadar.
Yağmurda koşuşturuyor, kar yağınca da yuvarlanıyordur umarım. Sorun değil. Gerçekten. Ben bu cehennemi yaşarım, yeter ki sen mutlu ol. Benim için cennetimi yaşa. Her bir saniyesinin tadını çıkar. Ben yanayım kavrulayım. Aç kurtlar gibi kendi etimi kemireyim. Tırnaklarımla derimi sıyırayım. Saçlarımı yolayım parça parça.
Bir küvete gireyim. Kan kusayım. O kanlarla yıkayayım bedenimi. Yıkadıkça tekrar kusayım. Kendi kanımla karışık kusmuğumda boğulayım. Kese yerine zımpara kullanayım. Bütün gücümle zımparalayım vücudumu. Hırslanayım. Çıkmalı vücudumdan bütün kirler. Zımparalayıp derimi açtıkça larvalar ve kurtçuklar çıksın vücudumdan. Cırcır böceklerinin değil karasineklerin sesi gelsin kulağıma. Vızıldasınlar. Vızıldamalar yankılansın o tuvalette. Ağlayayım. Hiç durmadan. Kimse duymasın. Duyanlar kulaklarını, görenler de gözlerini kapasın.
Ben yapamıyorum. Lütfen canımı alsınlar artık. Dayanamıyorum. Kendi kafamın içinde yangınların çıkmasından sıkıldım. Yangını söndürmek için gelenler su yerine ateş fışkırıyorlar.
İnat etmiş zihnim. Kendini yok etmeye programlanmış. Mutlu olmamalıymışım gibi. Mutlu olduğum zaman suç işlemişim gibi. Hiç sevmiyor beni. Beynim tırnaklarını kendine geçirip tırmalıyor, yok etmek istiyor kendini. Böyle yaparak belki kurtulurum diyor.
Sesler ve görüntüler bitmiyor. Her gün daha da kötü oluyor. Özellikle o adam yok mu. Neredeyse her gece yatağımın yanında beliriyor. Gözlerini koca koca açmış bana bakıyor. Gözleri o kadar korkunç ki. Bakmamak için gözlerimi kapıyorum. Yorganın altına giriyorum bazen. Yaklaşıyor bana. Fısıldıyor. Ölene kadar bırakmayacağım seni diyor. İnternette gördüğüm o yazıyı söylüyor. "Sen kurtçukların taptığı, o muhteşem cesetsin." Tek gerçek tanrı oymuş. Kadınmışım gibi davranıyor bana. O kadar pis kokuyor ki. Kapkara bir bedeni var. Midemi bulandırıyor. Kaç kez kustum onun yüzünden hatırlamıyorum bile. Gözlerimi onunkiler gibi yapmak istiyor. Bazen duş alırken beni izliyor. Aptal bir melodisi var. Susması için yalvarıyorum. Küfürler ediyorum. Yalvarırım sus. Ellerini kabine koyuyor. Kafasını dayıyor. Su bir anda onun rengiyle çıkmaya başlıyor. Duş bile alamıyorum bazen onun yüzünden. Uykuya dalacağım sırada beynimin içinde titreyen bir bağırma sesi duyuyorum. Kafamın içinde titreşiyor bağırışı. Yankılanıyor resmen. İkinci katta oturuyorum. Buna rağmen pencereden dışarı bakınca ağaca asılmış bir figür görüyorum. Deli gibi sağa sola sallanıyor. Buzdolabını açınca kurtçuklar görüyorum. Devasa kapkara sülükler oluyor. Her şeyin üstüne mukuslarını bırakmışlar. Yemek yerken bir anda yemeğin içinden çıktıklarını görüyorum. Çorbamın içinden kafasını çıkarıp bana baktı geçen. Perdeler iğrenç uzun saçlara dönüşüyor. Kafamın içinde tek bir tane bile ses benim iyiliğimi düşünmüyor. Başka şizofrenlerin en azından kafasının içinde bir tane iyilik timsali oluyor. Bahsetmişlerdi bana. Ama benim gerçek hayatta aşağılanmam yetmediği gibi, kafamın içinde de her daim aşağılanıyorum. "İğrençsin. Yak kendini. Zavallısın. Acınasısın. Şu arabayı görüyor musun? önüne at kendini. Kafana sık. Parmaklarını gözüne sok. Bileklerini kes. Çirkinsin. Ucubesin. Yaratıksın." Bu derdin çözümü de yok. Her şey iyi gibi gözüküyor başta. Sonunda kurtuldum diyorsun. Her şey eskisinden de kötü oluyor sonra bir anda. Tekrar yatağımda beliriyor o adam. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıyor. Bunları yaşadıkça anlıyorsun. Bu döngüden bir kurtuluş yok. Bu bir ceza. Ne yaptım ben kim bilir? Neyin cezasını çekiyorum?
Hayatta kalmaya çalışıyorum. Kendime zarar vermeden. İşten de atılacağım bu gidişle. Ne yapacağım bilmiyorum. Tanrıların beni sevmediğini düşünüyorum. Neden bu durumu yaşıyorum ki yoksa? Onlardan başka kimsem yok. Çığlıklarımı ancak onlar duyabilir. Duymuyorlar ama. Demek ki hak ediyorum. Acı çekerek ölmem gerekiyor anlaşılan. Dünyadaki tüm güzelliklerin farkındayım. Mutlu insanlar var. Ne yazık ki bu güzelliklerin hiçbirine dokunamadan öleceğim. Senin cezan bu denmiş sonuçta bana. Ne güzelliği? Güzellik denen kavram yasak bana. Birisi bana seni seviyorum dese yeterdi biliyor musunuz? Bana içten bir kez sarılsa yeterdi. Keşke bir ailem olsaydı. Keşke her şeyin üstesinden tek başıma gelmek zorunda olmasaydım. Keşke birilerinin sevgisinden güç bulabilseydim. Keşke evde beni bekleyen birileri olsaydı. Keşke beni merak eden, halimi hatrımı soran birileri olsaydı. Çok yoruldum. Dört beş saat ancak uyuyabiliyorum. Ama bıraksalar aylarca uyurum biliyor musunuz? Ama yok. Uyutmuyorlar. Huzur bile çok görüldü çünkü bana.
Küçükken hayal ettiğim gelecek bu değildi. O zamanlar bu yaşlarımı hayal edip, o yaşlarımda her şey çok güzel olacak diyordum. Hani nerede o güzel günler sevgili küçüğüm? Hayalini kurduğun, kendini avuttuğun o güzel günler hani, nerede? Görsen korkar mıydın acaba benden? Reddeder miydin? Bu benim geleceğim olamaz diye bağırarak kaçar mıydın benden? Kaçma. Ben de istemezdim böyle olmasını. Özür dilerim. Her şeyi mahvettim. Hem bizi, hem de hayallerimizi öldürdüm. Özür dilerim.
Kimse istemedi. Kimse benim gibi sevmeye çalışmadı. Kimse ben ağlarken beni güldürmeye çalışmadı. Hep ben yaptım. Hiçbir karşılık beklemedim. Neden benim dışımda herkes karşılık bekliyor? Neden, neden? Neden kimse sevgi nedir bilmiyor? Neden ellerimle yüzümü parçalayasım geliyor? Neden tiksiniyorum her şeyden? Çünkü ayak uyduramadım. Nesli tükenen tüm canlılar gibi, günün şartlarına ayak uyduramadım. Bu zamanlara ait değilim ben. Eskiden doğmam gerekirdi. Geç kalmışım. Tren bütün yolcularını almış, gidiyor. Elimde bavul benden uzaklaşmasını seyrediyorum. Dursana, beni unuttun! Ben de gelmek istiyordum! O yolcuların arasına ben de sığardım. Neden. Neden beni almak istemedin?
Babam neden öldü? Annem niye beni siktir etti? Niye ayrılmışlardı ki zaten? Ne olurdu evde olsalardı beraber? Neden eşek gibi çalışmak zorundayım durmadan? Neden köpek muamelesi görüyorum insanlardan? Bu mudur hayat denen şey? Küçük de değilim artık. Kimsenin umursamadığı ve önemsemediği gereksiz bir varlığım sadece. Bir zombiyim. Geleceğinin iyi olmasının imkansız olduğu bir ruh hastasıyım. Hayatta kalmaya çalışıyorum sadece. Ne uğruna? Daha fazla acı çekmek için mi? Bunları hak edecek ne yaptım? Kimin kalbini kırdım da bunları yaşıyorum? Dışarıdaki mutlu aileleri görmek ne kadar acı verici benim için biliyor musunuz? Rica ediyorum. Lütfen, yalvarıyorum size hayatınızın tadını çıkarın. Dünyada bir yerlerde benim gibi sadece acı çekmek için reenkarne edilmiş insanlar var. Onlardan birisi olmadığınız için dua edin Şeytan Baba'ya. Daha fazla katlanmak istemiyorum bu duruma. O sikik hastaneye gitmeyeceğim geri. Yatakta yatarken doktorların bana bakarak bu da intihar etmeye çalışmış diyerek rapor vermesini istemiyorum. Ne yapacağım hiç bilmiyorum. O kadar çaresiz ve kötü durumdayım ki.
Bu yazıyı buraya kadar okuyan kişiler lütfen benimle alay etmesin. İlgi gerçekten aramıyorum. Zaten yanıt vermenizi de beklemiyorum. Sadece acılarımı paylaşmak istedim. Kötü bir niyetim yok yemin ederim. Dalga geçmeyin rica ediyorum. Sizin de taş kalpli olmanızı kaldıramam.
Umarım iyi olursunuz hayatınız boyunca. Sevgiyi en derinlerine kadar kalbinizde hissedip, güneşin batışını seyredersiniz umarım. Gülümseyin. Yakışıyordur eminim size. Çok güçlü olduğunuza da eminim. Benim gibi değilsinizdir siz. Ben yapamadım, siz yaparsınız. Neyse, çok uzattım. Sizleri seviyorum, mutlulukla ve sevgiyle kalın.