Sonne
Moderator
- Joined
- Oct 23, 2023
- Messages
- 1,256
Bu vaaz, Yüksek Rahip Hooded Cobra 666'nın forumlardaki yazısından çevrilmiştir.
Antik metinlerde, özellikle Hesiodos'un eserlerinde, Tanrıların insanlığın kötülüğe gömüldüğünü gördüklerinde onları kurtarmak, kefaretlerini sağlamak veya en baştan yaratmak için aşağıdaki süreçlere girdiklerini söyleyen metinler vardır.
Hem iyi hem de kötü unsurlar içeren bu konuda sizlere gerçeği anlatacağım ve hiçbir şeyi yumuşatmadan olduğu gibi ifade edeceğim.
Hesiodos, insanlığın beş ardışık çağını şöyle tanımlar:
• Altın Çağ, Kronos'un yönetimi altında barış içinde yaşandı. Burada Kronos veya Satürn, "Zeus'un Babası" olarak da anılır ve bu çağ, Tanrıların Dünya'da yürüdüğü zamandı. Düşmanın yaydığı birçok yalanın aksine, bu dönem aslında "en kötü" zaman değil, tam tersine insanlığın Satürn'ün negatif güçlerini ustalıkla yönettiği (bu yüzden dindar, gelişen ve adeta cennetvari bir hayat sürdüğü) bir zamandı. Bu husus başka forum konularında da da ele alınmıştır (arama özelliğini kullanarak bulabilirsiniz).
• Gümüş Çağ insanlığı aptaldı ve Tanrılara saygısızlık etti, bu da Zeus’un onları yok etmesine sebep oldu. Bu çağda insanlık kendisini Tanrı sanmaya başladı, Tanrılarla ruhani bağlarını kestiler ve ruhani gelişim durakladı. Saygısızlık, günümüzde olduğu gibi; dışsal araçların gelişiminin, içsel bilgeliğin yerini almasıyla ortaya çıktı. Gümüş Çağ, en mistik dönemlerden biridir çünkü bu çağ, gezegende pek çok başka...Uzaylı ırkın da yaşadığı bir zaman diliminin sınırında bulunur. Ancak bu, başka bir zamanın konusu.
• Bronz Çağı, şiddet ve savaşlarla doluydu ve insanlık kendini yok etti. Bu, Tanrıların müdahalesi olmadan gerçekleşti; aksine, Tanrılar insanlığa birçok kez yardım etmeye çalıştı. Bu tür dönemler, insanlık bitmek bilmeyen savaşlara girdiğinde ortaya çıkar (Atlantis dönemi, Kronos'un Altın Çağı’ndan sonra, Gümüş ve Bronz Çağı arasında yer alır). Görünüşe göre Zeus, Platon’a göre köleleştirici bir diktatoryal güç hâline gelip, tüm gezegeni açgözlülük ve hırs uğruna köleleştirmeye çalışan Atlantis’i öfkelenerek sulara gömdü. Platon’un anlatımına göre Atlantis, karmaşık ve çeşitli nedenlerden ötürü, Tanrıların Kutsal uygarlıklarından birisi olmaktan çıkıp, uzaylı benzeri bir içeriğe sahip nihai bir diktatörlük hâline gelmeye başladı ve Tanrıların insanlık için bir “sıfırlama” düğmesine basmasına yol açtı.
• Kahramanlık Çağı (Truva Savaşı kahramanlarını da kapsar) daha iyi bir dönemdi, ancak kısa sürdü. Bu çağ, Truva Savaşı’nın yaşandığı ve sonrasında Atina’nın Altın Çağı’na kadar devam eden bir dönemdir. Bu noktadan sonra ise, aşağıda açıklanacak Demir Çağı'nda yaşıyoruz. Kahramanlık Çağı, birçok insanın gerçek anlamda Tanrı olduğu bir dönemdir ve ruhani gelişime adım atmak için en uygun zamanlardan biridir. Adalet, Tanrıların hükmü ve pozitiflik bu çağda hâlâ çok güçlüdür.
Hangi çağdayız şimdi? Beşinci çağdayız ve yeniden birinci çağa doğru ilerliyoruz.
• Demir Çağı (Hesiodos’un kendi zamanından günümüze, yaklaşık 2500 yıl) acı ve adaletsizlikle doludur ve Hesiodos, Zeus’un bir gün bunu SONLANDIRABİLECEĞİNİ ima eder. Burada benim yorumum şu: "SONLANDIRABİLİR" ifadesi, mutlaka cezalandırılacağımız ya da yıkılacağımız anlamına gelmez. Tam tersine, eğer doğru hamleleri yaparsak, bu çağ geçmişte kalacak ve bir sonraki çağa geçiş başlayacaktır.
Bu son çağ, Hesiodos’un zamanından günümüze kadar uzanan ve bugün içinde yaşadığımız çağdır. En düşük çağ olduğu için dindar ruhlara, ruhani olarak en yüksek seviyede yükselme ve hem kendilerine hem de Tanrılara büyük bir örnek olma fırsatı sunar. Bu çağ, Hindu geleneğinde Kali Yuga olarak bilinir ve yoğun acılarla dolu olmasına rağmen, bazı insanların ilahi potansiyellerini ortaya koymaları ve Tanrıların arasına yükselmeleri için "tüm yaşamlar içinde bir kez" gelen bir fırsattır, zira zaman uygundur ve yalnızca en dindar ruhlar Dharma’yı veya Gerçek Yolu takip edebilir.
Bu çağların herhangi birinin sonu, insanların rotalarını korumaları ve kendilerini batırmamaları için iyi bir fırsattır. Şu anda Demir Çağı'ndan Altın Çağ'a geçişin keskin eşiğindeyiz. Çağ değişmek üzereyken, insanlık aslında evrensel bir test olan belirli sınavlardan geçer, böylece evren, önceki çağdan “ne öğrendiğimizi” görebilir. Eğer aynı hataları tekrar edersek, doğal sonuç yasaları gereği bunun bedelini öderiz. Ancak tekrar etmezsek, çok daha üstün ve yüce bir duruma geçeriz.
Demir Çağı, insanlığın ve medeniyetin neredeyse yok olduğu kelimenin tam anlamıyla Orta Çağ/Karanlık Çağ’da doruk noktasına ulaşmıştır. Düşmana boyun eğme konusundaki kendi akılsızlığımız nedeniyle, dünyadaki neredeyse tüm medenileşmiş nüfusun yok olduğu kritik bir noktaya geldik (Bubonik veba, Hristiyan cehaleti). Ardından, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki bitmek bilmeyen savaşlar, geçmişin inkârı ve yakılması; ahlaksızlığın norm hâline gelmesi, sahte Tanrılar, bilimin inkârı ve cehaletin kanun hükmüne geçmesi gerçekleşti.
Bu dönemde acı, cehalet ve adaletsizlik tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşabilir. Ancak biz artık bu zirve noktasını GERİDE BIRAKTIK. Artık negatif Demir Çağı’nın zirve noktasında DEĞİLİZ. Geleceğe bakarken her zaman son derece İYİMSER olmalıyız.
İnsanlık, bu çağda inanamayacakları şeyleri görmeye başlayacaktır (akıl almaz derecede adaletsizlik, hırsızlık ve yıkım norm hâline gelebilir). Şu anda döngünün sonuna yaklaşıyoruz (tam olarak ne zaman sona ereceği net değil – bu, insanlığın eylemleriyle belirleyeceği bir şeydir). Eğer küresel çapta nihai çöküşe ve iğrenç seviyelere ulaşmazsak, cehaletimizin büyük bedellerini ödemek zorunda kalmayız. Bu süreç hâlâ devam ediyor. İşte böyle zamanlarda Tanrılar doğar; düzeni yeniden tesis etme kararı alındığında, Tanrılar devreye girer, bu aynı zamanda hem dünyaya ilahi merhameti getirir hem de bu çağdaki acıyı mümkün olduğunca sınırlamaya çalışır.
Tanrıların, en kötü koşullar altında insanlığı yok etmeye karar verebileceği düşüncesinin size garip gelebileceği biliyorum, ancak size bir soru sorayım. Eğer insanlık mikroçiplenmiş, griler gibi, bir çiftlik hâline gelirse ve ruhlar bu sisteme hapsolursa, onları özgürleştirmek için geriye ne kalır? Sıfırlama düğmesine basmak. Bu, tam anlamıyla bir sıfırlama olmak zorunda değildir; fakat insanlık Orta Çağ’da iğrençliğin zirvesine ulaştığında, yaşamın ve zorunlulukların baskısıyla dünyalarını değiştirmek ve ilerlemek zorunda kaldılar. Günümüz zaman diliminde de bu değişimi mümkün kılanlar; karşı koyanlar, kâfirler, bilim insanları ve doğrudan ya da dolaylı olarak Tanrılara hizmet edenlerdir.
Eğer bu insanlar var olmasaydı, belki şu an bilgisayarlardan yazmak yerine, hepimiz Haham Moshe'nin kişisel çiftliğinde, sırf Pazar okulu duasını etmedik diye insan goyim domuzları olarak açlıktan donarak ölürdük. Bu insanlar düşmana karşı gidişatı değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor, daha iyi zamanları getiriyorlar. Bu tamamen mümkün. Onlar bunu başardı ve biz de başarabiliriz—zaten bunu yapıyoruz.
Şunu çok açık bir şekilde söyleyeceğim: Zeus, Yahudilerin her şeyi affettiğini iddia eden iğrenç varlıkları gibi “boş boş oturmaz”. “Herkesi sonsuza kadar affedeceğiz” dogmasının insanlığı nereye sürüklediğini görün—Karanlık Çağlara; tam tersi oldu; çürüme ve adaletsizlik en yüksek seviyeye ulaştı, insanlar aşağılık varlıklara dönüştü. Aşırı aptallığın sonuçları, doğrudan Tanrılardan gelmese de, insan cehaletinin zirveye ulaşmasıyla birçok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Her ne pahasına olursa olsun bundan kaçınmalıyız.
Tanrılar son derece merhametlidir, ancak insanlık çok ileri giderse, evrensel sonuç yasaları devreye girer ve bedeli tam olarak ödenir. Hinduizm'deki insanlar buna aşinadır ve açıkça belirtirler ki, eğer insanlık tamamen kontrolden çıkarsa ve hayal bile edilemeyecek iğrençlikler yaşanırsa, Vişnu, Şiva ile birlikte “oyunu sona erdirir”.
Eğer bir toplum Matrix gibi bir hâle gelir ve insanlar mecazi veya gerçek anlamda kapsüllerde köleleştirilmiş bir yaşam sürerse, Tanrılar insanlığın tamamen raydan çıkıp canavarlara dönüştüğünü doğruladıktan sonra sıfırlama düğmesine basacaktır. İnsan hayatındaki anlamlı olan her şeyin alaya alınması, istismar, kölelik ve bireyselliğin kaybı vs.
Sonrasında insanlık yeniden yaratılır ve baştan başlar. Bu aşamayı atlattığımızdan eminim ve gerçekten umuyorum ki insanlığın makamları ve liderleri bunu çok ileriye götürmez, çünkü bu konularda nihai otorite Tanrılardır.
Bu bariz tekrarlama şimdiye kadar birkaç kez yaşandı (Tanrıların himayesinde olanlar için korkulacak bir şey değildir) ve basit sebeplerle gerçekleşmiyor; bunun olması için insanlığın en uç çürümeye ulaşması gerekir. Görünüşe göre bu aşamayı geride bıraktık, ancak en güçlü tavsiyem, insanlara Ebedi Yol'u veya Dharma’yı takip etme hakkı tanımak ve kötü varlıkların hain emirleri doğrultusunda (örneğin, insanları çiplemek ya da insanlığı bir çiftlik veya Açlık Oyunları benzeri bir duruma sürüklemek gibi) bu hakları ihlal etmemektir. Eğer böyle bir şey olursa, hiç kimse hayatta kalamaz (çünkü insanlık ve onun açgözlülüğü son derece yıkıcı olabilir); hatta gücü elinde tutanlar bile sonsuza dek lanetlenir (ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, onlar için de bir kaçış yolu yoktur).
Uzay gemileri de bu varlıkları kurtaramayacaktır. Sonsuza değin hüküm sürmek ve insanları lanetlemek için ömür uzatma iksiri denemek de işe yaramayacaktır. Tam tersi bir yol izlenerek iyiliğe ulaşılmalı ve sahtecilik geride bırakılmalıdır, çünkü nihayetinde türümüze hiçbir şey kazandırmaz. Açlık Oyunları benzeri durumlar, Tanrıları dünyaya güçlü bir müdahaleye mecbur bırakabilir. Örneğin, Yahudilerin “dünyayı yönetmesi” senaryosu felaket niteliğindedir. Eğer Tanrılar dünyanın küresel bir Gazze’ye dönüştüğünü görürse, bu distopyayı yaratanlar için eşi benzeri görülmemiş bir ceza kaçınılmaz olacaktır.
Her şey göz önüne alındığında, bugüne kadar bu felaketin gerçekleşmemesi için çok iyi bir iş çıkardık, ancak insanlığın uyanması ve bir dizi saygısızlığı birbiri ardına işlemeyi bırakması hayati önem taşıyor. Demir Çağı’ndan başarılı bir çıkış, bir sonraki çağın Altın Çağ olması anlamına gelir. Şu anda yalnızca Demir Çağı’ndan kurtulmak için değil, aynı zamanda kolektif olarak bir Altın Çağ inşa etmek için de harika ve büyük fırsatlar mevcuttur.
-Yüksek Rahip Hooded Cobra 666
Antik metinlerde, özellikle Hesiodos'un eserlerinde, Tanrıların insanlığın kötülüğe gömüldüğünü gördüklerinde onları kurtarmak, kefaretlerini sağlamak veya en baştan yaratmak için aşağıdaki süreçlere girdiklerini söyleyen metinler vardır.
Hem iyi hem de kötü unsurlar içeren bu konuda sizlere gerçeği anlatacağım ve hiçbir şeyi yumuşatmadan olduğu gibi ifade edeceğim.
Hesiodos, insanlığın beş ardışık çağını şöyle tanımlar:
• Altın Çağ, Kronos'un yönetimi altında barış içinde yaşandı. Burada Kronos veya Satürn, "Zeus'un Babası" olarak da anılır ve bu çağ, Tanrıların Dünya'da yürüdüğü zamandı. Düşmanın yaydığı birçok yalanın aksine, bu dönem aslında "en kötü" zaman değil, tam tersine insanlığın Satürn'ün negatif güçlerini ustalıkla yönettiği (bu yüzden dindar, gelişen ve adeta cennetvari bir hayat sürdüğü) bir zamandı. Bu husus başka forum konularında da da ele alınmıştır (arama özelliğini kullanarak bulabilirsiniz).
• Gümüş Çağ insanlığı aptaldı ve Tanrılara saygısızlık etti, bu da Zeus’un onları yok etmesine sebep oldu. Bu çağda insanlık kendisini Tanrı sanmaya başladı, Tanrılarla ruhani bağlarını kestiler ve ruhani gelişim durakladı. Saygısızlık, günümüzde olduğu gibi; dışsal araçların gelişiminin, içsel bilgeliğin yerini almasıyla ortaya çıktı. Gümüş Çağ, en mistik dönemlerden biridir çünkü bu çağ, gezegende pek çok başka...Uzaylı ırkın da yaşadığı bir zaman diliminin sınırında bulunur. Ancak bu, başka bir zamanın konusu.
• Bronz Çağı, şiddet ve savaşlarla doluydu ve insanlık kendini yok etti. Bu, Tanrıların müdahalesi olmadan gerçekleşti; aksine, Tanrılar insanlığa birçok kez yardım etmeye çalıştı. Bu tür dönemler, insanlık bitmek bilmeyen savaşlara girdiğinde ortaya çıkar (Atlantis dönemi, Kronos'un Altın Çağı’ndan sonra, Gümüş ve Bronz Çağı arasında yer alır). Görünüşe göre Zeus, Platon’a göre köleleştirici bir diktatoryal güç hâline gelip, tüm gezegeni açgözlülük ve hırs uğruna köleleştirmeye çalışan Atlantis’i öfkelenerek sulara gömdü. Platon’un anlatımına göre Atlantis, karmaşık ve çeşitli nedenlerden ötürü, Tanrıların Kutsal uygarlıklarından birisi olmaktan çıkıp, uzaylı benzeri bir içeriğe sahip nihai bir diktatörlük hâline gelmeye başladı ve Tanrıların insanlık için bir “sıfırlama” düğmesine basmasına yol açtı.
• Kahramanlık Çağı (Truva Savaşı kahramanlarını da kapsar) daha iyi bir dönemdi, ancak kısa sürdü. Bu çağ, Truva Savaşı’nın yaşandığı ve sonrasında Atina’nın Altın Çağı’na kadar devam eden bir dönemdir. Bu noktadan sonra ise, aşağıda açıklanacak Demir Çağı'nda yaşıyoruz. Kahramanlık Çağı, birçok insanın gerçek anlamda Tanrı olduğu bir dönemdir ve ruhani gelişime adım atmak için en uygun zamanlardan biridir. Adalet, Tanrıların hükmü ve pozitiflik bu çağda hâlâ çok güçlüdür.
Hangi çağdayız şimdi? Beşinci çağdayız ve yeniden birinci çağa doğru ilerliyoruz.
• Demir Çağı (Hesiodos’un kendi zamanından günümüze, yaklaşık 2500 yıl) acı ve adaletsizlikle doludur ve Hesiodos, Zeus’un bir gün bunu SONLANDIRABİLECEĞİNİ ima eder. Burada benim yorumum şu: "SONLANDIRABİLİR" ifadesi, mutlaka cezalandırılacağımız ya da yıkılacağımız anlamına gelmez. Tam tersine, eğer doğru hamleleri yaparsak, bu çağ geçmişte kalacak ve bir sonraki çağa geçiş başlayacaktır.
Bu son çağ, Hesiodos’un zamanından günümüze kadar uzanan ve bugün içinde yaşadığımız çağdır. En düşük çağ olduğu için dindar ruhlara, ruhani olarak en yüksek seviyede yükselme ve hem kendilerine hem de Tanrılara büyük bir örnek olma fırsatı sunar. Bu çağ, Hindu geleneğinde Kali Yuga olarak bilinir ve yoğun acılarla dolu olmasına rağmen, bazı insanların ilahi potansiyellerini ortaya koymaları ve Tanrıların arasına yükselmeleri için "tüm yaşamlar içinde bir kez" gelen bir fırsattır, zira zaman uygundur ve yalnızca en dindar ruhlar Dharma’yı veya Gerçek Yolu takip edebilir.
Bu çağların herhangi birinin sonu, insanların rotalarını korumaları ve kendilerini batırmamaları için iyi bir fırsattır. Şu anda Demir Çağı'ndan Altın Çağ'a geçişin keskin eşiğindeyiz. Çağ değişmek üzereyken, insanlık aslında evrensel bir test olan belirli sınavlardan geçer, böylece evren, önceki çağdan “ne öğrendiğimizi” görebilir. Eğer aynı hataları tekrar edersek, doğal sonuç yasaları gereği bunun bedelini öderiz. Ancak tekrar etmezsek, çok daha üstün ve yüce bir duruma geçeriz.
Demir Çağı, insanlığın ve medeniyetin neredeyse yok olduğu kelimenin tam anlamıyla Orta Çağ/Karanlık Çağ’da doruk noktasına ulaşmıştır. Düşmana boyun eğme konusundaki kendi akılsızlığımız nedeniyle, dünyadaki neredeyse tüm medenileşmiş nüfusun yok olduğu kritik bir noktaya geldik (Bubonik veba, Hristiyan cehaleti). Ardından, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki bitmek bilmeyen savaşlar, geçmişin inkârı ve yakılması; ahlaksızlığın norm hâline gelmesi, sahte Tanrılar, bilimin inkârı ve cehaletin kanun hükmüne geçmesi gerçekleşti.
Bu dönemde acı, cehalet ve adaletsizlik tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşabilir. Ancak biz artık bu zirve noktasını GERİDE BIRAKTIK. Artık negatif Demir Çağı’nın zirve noktasında DEĞİLİZ. Geleceğe bakarken her zaman son derece İYİMSER olmalıyız.
İnsanlık, bu çağda inanamayacakları şeyleri görmeye başlayacaktır (akıl almaz derecede adaletsizlik, hırsızlık ve yıkım norm hâline gelebilir). Şu anda döngünün sonuna yaklaşıyoruz (tam olarak ne zaman sona ereceği net değil – bu, insanlığın eylemleriyle belirleyeceği bir şeydir). Eğer küresel çapta nihai çöküşe ve iğrenç seviyelere ulaşmazsak, cehaletimizin büyük bedellerini ödemek zorunda kalmayız. Bu süreç hâlâ devam ediyor. İşte böyle zamanlarda Tanrılar doğar; düzeni yeniden tesis etme kararı alındığında, Tanrılar devreye girer, bu aynı zamanda hem dünyaya ilahi merhameti getirir hem de bu çağdaki acıyı mümkün olduğunca sınırlamaya çalışır.
Tanrıların, en kötü koşullar altında insanlığı yok etmeye karar verebileceği düşüncesinin size garip gelebileceği biliyorum, ancak size bir soru sorayım. Eğer insanlık mikroçiplenmiş, griler gibi, bir çiftlik hâline gelirse ve ruhlar bu sisteme hapsolursa, onları özgürleştirmek için geriye ne kalır? Sıfırlama düğmesine basmak. Bu, tam anlamıyla bir sıfırlama olmak zorunda değildir; fakat insanlık Orta Çağ’da iğrençliğin zirvesine ulaştığında, yaşamın ve zorunlulukların baskısıyla dünyalarını değiştirmek ve ilerlemek zorunda kaldılar. Günümüz zaman diliminde de bu değişimi mümkün kılanlar; karşı koyanlar, kâfirler, bilim insanları ve doğrudan ya da dolaylı olarak Tanrılara hizmet edenlerdir.
Eğer bu insanlar var olmasaydı, belki şu an bilgisayarlardan yazmak yerine, hepimiz Haham Moshe'nin kişisel çiftliğinde, sırf Pazar okulu duasını etmedik diye insan goyim domuzları olarak açlıktan donarak ölürdük. Bu insanlar düşmana karşı gidişatı değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor, daha iyi zamanları getiriyorlar. Bu tamamen mümkün. Onlar bunu başardı ve biz de başarabiliriz—zaten bunu yapıyoruz.
Şunu çok açık bir şekilde söyleyeceğim: Zeus, Yahudilerin her şeyi affettiğini iddia eden iğrenç varlıkları gibi “boş boş oturmaz”. “Herkesi sonsuza kadar affedeceğiz” dogmasının insanlığı nereye sürüklediğini görün—Karanlık Çağlara; tam tersi oldu; çürüme ve adaletsizlik en yüksek seviyeye ulaştı, insanlar aşağılık varlıklara dönüştü. Aşırı aptallığın sonuçları, doğrudan Tanrılardan gelmese de, insan cehaletinin zirveye ulaşmasıyla birçok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Her ne pahasına olursa olsun bundan kaçınmalıyız.
Tanrılar son derece merhametlidir, ancak insanlık çok ileri giderse, evrensel sonuç yasaları devreye girer ve bedeli tam olarak ödenir. Hinduizm'deki insanlar buna aşinadır ve açıkça belirtirler ki, eğer insanlık tamamen kontrolden çıkarsa ve hayal bile edilemeyecek iğrençlikler yaşanırsa, Vişnu, Şiva ile birlikte “oyunu sona erdirir”.
Eğer bir toplum Matrix gibi bir hâle gelir ve insanlar mecazi veya gerçek anlamda kapsüllerde köleleştirilmiş bir yaşam sürerse, Tanrılar insanlığın tamamen raydan çıkıp canavarlara dönüştüğünü doğruladıktan sonra sıfırlama düğmesine basacaktır. İnsan hayatındaki anlamlı olan her şeyin alaya alınması, istismar, kölelik ve bireyselliğin kaybı vs.
Sonrasında insanlık yeniden yaratılır ve baştan başlar. Bu aşamayı atlattığımızdan eminim ve gerçekten umuyorum ki insanlığın makamları ve liderleri bunu çok ileriye götürmez, çünkü bu konularda nihai otorite Tanrılardır.
Bu bariz tekrarlama şimdiye kadar birkaç kez yaşandı (Tanrıların himayesinde olanlar için korkulacak bir şey değildir) ve basit sebeplerle gerçekleşmiyor; bunun olması için insanlığın en uç çürümeye ulaşması gerekir. Görünüşe göre bu aşamayı geride bıraktık, ancak en güçlü tavsiyem, insanlara Ebedi Yol'u veya Dharma’yı takip etme hakkı tanımak ve kötü varlıkların hain emirleri doğrultusunda (örneğin, insanları çiplemek ya da insanlığı bir çiftlik veya Açlık Oyunları benzeri bir duruma sürüklemek gibi) bu hakları ihlal etmemektir. Eğer böyle bir şey olursa, hiç kimse hayatta kalamaz (çünkü insanlık ve onun açgözlülüğü son derece yıkıcı olabilir); hatta gücü elinde tutanlar bile sonsuza dek lanetlenir (ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, onlar için de bir kaçış yolu yoktur).
Uzay gemileri de bu varlıkları kurtaramayacaktır. Sonsuza değin hüküm sürmek ve insanları lanetlemek için ömür uzatma iksiri denemek de işe yaramayacaktır. Tam tersi bir yol izlenerek iyiliğe ulaşılmalı ve sahtecilik geride bırakılmalıdır, çünkü nihayetinde türümüze hiçbir şey kazandırmaz. Açlık Oyunları benzeri durumlar, Tanrıları dünyaya güçlü bir müdahaleye mecbur bırakabilir. Örneğin, Yahudilerin “dünyayı yönetmesi” senaryosu felaket niteliğindedir. Eğer Tanrılar dünyanın küresel bir Gazze’ye dönüştüğünü görürse, bu distopyayı yaratanlar için eşi benzeri görülmemiş bir ceza kaçınılmaz olacaktır.
Her şey göz önüne alındığında, bugüne kadar bu felaketin gerçekleşmemesi için çok iyi bir iş çıkardık, ancak insanlığın uyanması ve bir dizi saygısızlığı birbiri ardına işlemeyi bırakması hayati önem taşıyor. Demir Çağı’ndan başarılı bir çıkış, bir sonraki çağın Altın Çağ olması anlamına gelir. Şu anda yalnızca Demir Çağı’ndan kurtulmak için değil, aynı zamanda kolektif olarak bir Altın Çağ inşa etmek için de harika ve büyük fırsatlar mevcuttur.
-Yüksek Rahip Hooded Cobra 666